29 Temmuz 2008

KÖFTECİ ALİ BABA, ARNAVUTKÖY

Mudo Concept indirime girdiğinde Maslak'taki mağazaya mutlaka uğramaya çalışır ne var ne yok diye bakınırım. Bu Pazar da maaile oradaydık. Mağazada işimiz bittiğinde Boğaz'a inelim dedik ve Bebek yokuşundan aşağı inip nerede ne yesek diye bakınmaya başladık. Ortalık kalabalıklaşmaya başladığı için fazla ilerlemeden geri döndük. Bu arada Kerem bebek arabada uyuyakaldı. Acıktığımız için Mehmet Arnavutköy'deki Köfteci Ali Baba'dan köfte ekmek alıp arabada " sefil muhabbet" yapmayı teklif etti ki başka şansımız da yoktu çünkü Keroş uykusu bölününce terör estiriyor. Böylece bol soğanlı ekmek arası köftelerimiz ve ayranlarımızı Kerem bebeğin ruhu duymadan afiyetle yedik. Mehmet'in değil ama benim burayı ilk deneyişim. Gönül oturup piyazla köfte denemek isterdi elbet. Daha iyilerini yediğim de olmuştur ama Ali Baba'nın köftesini beğendim. Fazla karışık malzeme kullanmadan oldukça lezzetli köfte yapıyorlar. Dışarıda her yerde yenilemediğine göre, canınız köfte çekerse Ali Baba'ya rahatlıkla gidebilirsiniz. Ayrıca Cumartesi günü Kulindağ'daydık ve orada da ızgara köfte denedim. Onların ki biraz baharatlı ve oldukça lezzetliydi. Gelecek yazım Kulindağ ile ilgili olacak. http://www.koftecialibaba.net/

25 Temmuz 2008

İSTİNYE PARK


��stinye Park'a ������nc�� kez bu hafta i��inde Kerem'le beraber gittik. Bir ka�� konuda fikirlerimi payla��mak istiyorum:



  • 1) Mezzaluna:

Eğer İtalyan yemek istiyorsan��z Mezzaluna uygun yer. Mehmet her zamanki gibi Capricciosa, bense prosciuttolu pizza yedim ama inan��n ad��n�� unuttum. Gidilebilecek s��rprizsiz restoran.



  • 2) Far East (Dragon Express):

Uzun s��redir gitmek isteyip gidemedi��im Hilton'un i��inde yer alan Dragon'un halka a����lm���� hali. :o) Far East'in kap��s��ndan girince bir s��r�� fast food restoranla dolu kattaki g��r��lt��den ve kalabal��ktan hemen kurtuluveriyorsunuz. Dekorasyon huzur verici ve sade. Kerem bebekle hemen fazla klima almayan bir masaya kurulduk ve mama sandalyesi istedik. ��ki tane set men��leri var. Biri dana etli, di��eri tavuklu. Dana etli olan 28 YTL, tavuklu olan 25 YTL. Ben dana etli olan�� tercih ettim. ��nden ��in b��re��i istedim. Se��uan dana eti (ac��l�� ve ac��l�� oldu��u i��in bambu katm����lar. Sebzeli dana eti), sebzeli noodle ve balda k��zarm���� muz ile devam ettim. Hepsi de ��ok lezizdi. Restoran��n halkla ili��kiler sorumlusu yan��m��za gelip Kerem'i sevdi ve biraz sohbet ettik. Yemekleri ��ok be��endi��imi belirttim. Biraz a��ay��m. ��rne��in ��in b��re��i taze, tekrar tekrar kullan��lmam���� ya��da k��zarm����t��. ���� malzemesi de genellikle her yerde bulunandan biraz farkl��yd��. Mantar tad��n�� yo��un hissettim ve pek be��endim. Noodle'��n da taze pi��irildi��i belliydi. Chinese in Town'da kalm���� noodle servis ettikleri olmu��tur. PR sorumlusu Dragon'da da bu yemeklerin bulundu��unu, sadece a������lar��n farkl�� oldu��unu el fark�� olabilece��ini ve bir de daha fazla ��e��it oldu��unu s��yledi. ����ecek olarak egzotik Li��i (lychee) suyu tatt��m ama anlams��z bir tat gibi geldi. Belki de anlamam������md��r. Bir daha tatmam laz��m. O y��zden Mango suyu istedim. Kerem bebek de benim evde mayalad������m yo��urttan yedi ve yeme��in sonuna do��ru da ar��zaya ba��lad��. :o)



  • 3) Osmani:

Klasik T��rk mutfa����. Etli H��nkar Be��endi denemi��tim. Mehmet tand��r denemi��ti. Rahatl��kla gidebilirsiniz. Benim i��in ��ok bir ��zelli��i yok.



  • 4) Delicatessen:

Mudo City'nin i��inde yer al��yor. CNN T��rk'te "Mangerie" isimli bir program vard��. M��mk��n olduk��a takip ederdim. ����te o Elif Yal��n a��m���� Delicatessen'i. A����k mutfakta a������lar g��z��n��z��n ��n��nde ��al������yor. Biz oradayken uzun masada Elif ��afak diz��st�� bilgisayar��nda ��al������yordu. Re��eller, ��e��it ��e��it pastalari, soslari zeytinya��lar��, ve benzeri bir s��r�� ��ey geli��ig��zel masalara da����t��lm���� olan k������k bir gurme shop. Bak��nd��m bak��nd��m ve ��ift ��ikolatal�� brownieyi g��z��me kestirdim. Paketlemede kulland��klar�� malzemeler de tamamen do��al. Sade ve ����k. Be��endim. Tek kusur fiyatlar. Fiyatlar ger��ekten pahal��. Minicik brownieye 15 YTL ��dedim. ��ki ki��ilik gibi d������n��n. Ama tad�� kesinlikle m��kemmeldi. ����indeki yan��lm��yorsam beyaz ��ikolatayd��. Bay��ld��m bay��ld��m vallahi az geldi. Ancak evde yap��lamayacak bir ��ey de��il. Evde ��ikolatal�� ve tereya��l�� brownie denemi��tim. Tad�� yak��n ancak Delicatessen'inki kesinlikle ��ok daha lezzetliydi. Bu konuda ��al����mam laz��m. Sizler i��in fotosunu ��ektim.



  • 5) Caffe Nero:

Bilen bilir uzun s��redir Starbucks'a gitmeyi b��rakm����t��m. Ancak sigara i��ilmedi��i i��in Kerem bebekle gidilebilecek ideal mekanlar listemde yer al��yor. U��ram��yor de��ilim ama eski ba����ml��l������m yok. Caffe Nero'da karamelli espresso denedim ve kesinlikle ��ok ba��ar��l��yd��. Karamel tad�� yo��un de��ildi. S��t k��p������ ve krema ��ok ama ��ok hafifti ve san��r��m ��ok az vanilya kat��lm����t��. Starbucks'��n so��uk i��eceklerindeki abart�� v��c��k v��c��k krema ve buz olay��ndan ho��lanm��yorum. Ne diyordum kesinlikle ��ok be��endim. Bizim buraya da bir ��ube yak��nda a����l��yormu��. Di��er ��e��itleri de deneyece��im. Ma��aza m��d��r�� oldu��unu ����rendi��im kahvemi haz��rlayan Raif Bey, Kerem bebek oyalans��n da ben de rahat rahat kahvemi i��eyim diye ona s��t k��p������ ikram etti. Bizimki de bay��ld�� tabi...

WOK'TA TEREYAĞLI SEBZELİ DANA SOTE


Voyage Belek'le ilgili yaz��mda bahsetti��im Teppanyaki Restoran'��n Endonezyal�� a������s�� yemekleri pi��irirken hep tereya���� kullanm����t��. Ben de ondan kopya ��ektim. ��yi ki ��ekmi��im. ��ok lezzetli bir yemek oldu. Denemelisiniz.
  • Malzemeler:
500 g dana sote
2 adet ye��il sivri biber
1 adet havu��
4-5 adet ye��il so��an
Tereya����
Soya sosu
  • Yap��l������:
Dolapta bulabildi��im sebzeleri kulland��m. Siz farkl�� sebzelerle tarifi zenginle��tirebilirsiniz. Ceviz b��y��kl������nde tereya����n�� tavama att��m. Etlerimi de ekledim ve kar����t��ra kar����t��ra y��ksek ate��te pi��irdim. S��rayla ince do��ranm���� havu��lar��m�� ve ye��il biberi ilave ettim. So��anlar�� pi��mi�� sevmedi��imiz i��in onlar�� en son ekledim. Biraz soya sos gezdirdim. Soya kulland������m i��in tuz kullanmad��m. Servis yaparken de bir miktar daha soya sos gezdirdim. Mehmet bu ��ekilde pi��mi�� yemeklere bay��l��yor. Hem pratik, hem de evde her an bulunan malzemelerle yap��labilecek, ��ok lezzetli bir tarif. Afiyet olsun!

23 Temmuz 2008

GELECEK YAZI:

İSTİNYE PARK FAR EAST (DRAGON EXPRESS), DELICATESSEN, CAFFE NERO

ZAZIE CADDE

Zazie Timeout Istanbul/ Miller tarafından 2007’nin en iyi yeni restoranı seçilmişti. Ayşe Arman da yazınca sanırım oldukça popüler oldu. Zazie'nin Cadde şubesi Göztepe ışıklarda bulunan eski North Shields'in yerine açıldı. Geçen Cuma Kerem bebekle yürüyüş yaptık ve iş dönüşünde babamızla Göztepe Parkı'nda buluştuk. Akşam yemeği için Zazie'ye gittik. North Shields zamanından beri binayı ve geniş bahçesini severiz. Uygun bir masaya konuşlandık. Kerem bebek için mama sandalyesi rica ettik ama mama sandalyeleri yokmuş. Sipariş vermişler, henüz gelmemiş. Bu duruma biraz bozuldum açıkçası. Bu kadar iddialı bir restoran bir şekilde mama sandalyesini tedarik etmeliydi. Kerem pusette oturmaktan nefret ediyor çünkü masayı göremiyor. Kendini dışlanmış hissediyor olabilir bebeğim. Bu mama sandalyesi konusu takip edilecek. Menüyü inceledik. Aklımda pizza yemek vardı ancak son anda Zazie kebapta karar kıldım. Mehmet Beef Strogonoff tercih etti. Zazie kebap lavaş üzerinde yoğurt, közlenmiş domates, patlıcan, biber, en tepede bonfile dilimleri, 1 adet köfte ve özel tereyağlı sos ile servis ediliyor. Anlatınca ağır bir yemek gibi görünmekle beraber bana pek öyle gelmedi. Sadece közlenmiş biber biraz daha fazla olmalı bence. Domates fazla baskın olmuş. (Likopen manyağı bir yemek yani). Beef Strogonoff ise mantar ve soğanla sote edilmiş bonfile dilimlerinin çilavla servis edilmiş haliydi. Çilav çok lezzetliydi. Mehmet'in tabağına bulaşmadan olur mu sayın okur? İçecek olarak yakışır yakışmaz derken limonata istedik. Ve oleeeeeeeey! Sonunda House Cafe'nin limonatasına alternatif ve en az onun kadar iyi limonata yapan bir yer keşfettim. Bayıldım. Şiddetle tavsiye ediyorum. Aklımız tatlılardan Principessa Maya'da kalarak (çikolatalı calzone) restorandan ayrıldık. Hava sıcak ve yediğimiz yemekler de çok doyurucu oldukları için tatlı yemek istemedik. Zazie bizim eve yürüme mesafesinde. Kerem'le yürüyüşe çıktığımızda bu tatlıyı deneyeceğim. Gelelim fiyatlara. Fiyatlar kesinlikle ucuz değil. Zazie kebap 30 YTL ve miktar olarak çok büyük değil, normal. Bunun dışında servis elamanları çok ilgili. Muharrem abisi Kerem'i Fenerbahçeli yapmaya çalıştı. Bir dahaki sefer çalışmalarına devam edecekmiş. Dekorasyon insanı boğmuyor, rahatsız etmiyor. Kısaca Zazie Cadde rahatlıkla gidilebilecek bir restoran. Yemekler lezzetli, servis iyi, ambiyans da güzel ve eminim hava karardıktan sonra daha da güzel oluyordur. Zazie'de her Pazar saat 10:30'dan itibaren brunch veriliyormuş. İlgilenenlere duyurulur.

20 Temmuz 2008

PAZAR GEZİMİZ: HIDİV KASRI










Anneanne ve dedemiz tatile ����kt�� ve iki hafta kadar ��stanbul d������nda olacaklar. Kerem'le nereye gidebiliriz, k������k adam�� bu s��cakta nas��l mutlu edebiliriz diye d������n��rken ��nce ��ubuklu'daki Hayal Kahvesi'ne gittik ki benim pek sevdi��im bir mekand��r. Ancak gitti��imizde servisin kapand������n�� ve i��eride dizi ��ekildi��ini ����rendik. Zaten d����ar��da da ismini bir t��rl�� hat��rlayamad������m��z bir akt��r g��rm����, bu adam bu saatte g��ne��in alt��nda ne yap��yor diye konu��mu�� ancak uyanamam����t��k. Oradan ayr��l��p bal��k����m��z Suna Abla'ya m�� gitsek yoksa ba��ka bir ��ey mi yapsak diye d������n��rken H��div Kasr��'n�� i��aret eden tabelay�� g��r��nce sap��verdik. Gitmeyeli iki sene olmu��tur san��r��m. H��div Kasr�� tam bir ��i��ek cenneti, insan��n i��i a����l��yor. Manzaras�� da m��kemmel. Kulesinden muhte��em bo��az manzaras��na sahipmi��. Kulede zaman��n��n buharla ��al����an ilk asans��r�� bulunuyormu��. Biz gitti��imizde saat ����leden sonra 3 olmu��tu ve yo��un kalabal��k yava�� yava�� da����lmaya ba��lam����t��. Brunch bitmi�� ana binada ����le yeme��i ba��lam����t��. Bu arada ����le yeme��i i��ecekler hari�� ki��i ba���� 32,5 YTL. ��sterseniz konsantre meyve sular�� dahilmi�� ama onlar�� i��ece��inize su i��meyi tercih edersiniz san��r��m. Brunch 22,5 YTL. E��er bunlar�� tercih etmiyorsan��z at����t��rmal��k ��eyler yiyebilece��iniz b��l��mler de var. Biz de bu masalardan birine konu��land��k. ��initzel, tavuk tantuni, taze meyve suyu istedik. (Dana etli bir yemek yok, sosis var.) Kerem bebekcim de bize bakarak ekmek kemirdi. H��z��m��z�� alamad��k birer s��tl�� tatl�� yiyelim dedik. Kerem bebek f��r��n s��tla����ma yalana yalana bak��nca ona biraz s��tla�� yedireyim dedim ve bizim tatl�� sevmeyen ve hi�� muhallebi yemeyen minik c��ce s��tla����m��n neredeyse yar��s��n�� mideye indirdi. H��div Kasr��'n��n bu b��l��m��ndeki yiyeceklerin yenilebilirlik rasyosu :o) hi�� fena de��il. Daha ��nce arkada��lar��m��zla geldi��imizde sadece birer i��ecek alm����t��k. ��lk defa yiyeceklerini tatt��k. Servis ettikleri meyve suyu hipermarketlerde sat��lan Exotic markas��. S��tl�� tatl��lar��n�� ��eker k��p�� olmad������ i��in yenilebilir ve hafif buldum. Servis elemanlar�� son derece kibard��. Yeme��imizi yedik, foto��raflar��m��z�� ��ektik ve biraz da muhte��em manzaray�� izleyip y��r��d��kten sonra eve geri d��nd��k. Kerem gezmeyi ��ok seven bir bebek, k������k adam pek mutlu oldu. Eve d��nd������m��zde de kuzeni Batuhan ve halas�� Esra ziyaretimize geldiler. Batuhan Kerem'i oyuncaklar��yla g��zelce oyalad�� ve ak��am oldu��unda k������k insan bitkin ama mutlu bir halde uykuya dald��.
H��div Kasr�� ile ilgili Vikipedi'den al��nt�� yapmak istiyorum:

H��div Kasr��,
��stanbul'un Beykoz il��esinde ��ubuklu s��rtlar��nda bir yap��d��r. 1907 y��l��nda M��s��r'��n son h��divi Abbas Hilmi Pa��a taraf��ndan ��talyan mimar Delfo Seminati'ye yapt��r��lm����t��r. D��nemin mimari modas��na uygun olarak art nouveau tarz��ndad��r.
H��divlik makam��,
Osmanl�� ��mparatorlu��u'nun M��s��r valilerine verdi��i ��nvand��r. 19. y��zy��l��n sonlar��nda, gen�� ya��taki "H��div Abbas Hilmi Pa��a"'n��n, Osmanl�� Devleti'nden M��s��r'daki ��ngiliz n��fuzunu k��rabilmek i��in destek sa��layabilmek i��in uzun s��reli ��stanbul'da kalmas�� gerekti. Bunun ��zerine, 1903 y��l��nda g��n��m��zde kasr��n bulundu��u yerde bulunan iki ah��ap yal�� sat��n ald��. Abbas Hilmi Pa��a bir s��re sonra yal��lar��n��n arkas��ndaki a��a��l��k yama��lar�� ve ��st d��zl������ kapsayan 270 d��n��ml��k bah��eyi de ald�� ve Delfo Seminati'ye o devrin mimari modas��na uygun olarak art nouveau tarz��ndaki 1000 m2 alan ��zerine yap��lan yap��y�� yapt��rd��.
Uzun s��re bak��ms��z kalan kas��r, 1980'lerde
��elik G��lersoy taraf��ndan restore edilmi�� ve bir s��re otel olarak da hizmet vermi��tir. ��u anda lokanta ve sosyal tesis olarak kullan��lmaktad��r. Kasr��n bir y��z��ndeki ��stanbul 'un en b��y��k g��l bah��elerinden olan d���� mekan�� ve tarihi i�� mekan��nda ayr��ca d������n gibi organizasyonlar da d��zenlenmektedir. Arkas��ndaki koruluk ve dik y��r��y���� yolu ise spor ve y��r��y���� yapanlarca de��erlendirilir.
Kasr��n mimari olarak,
Osmanl�� mimarisinin d������nda, bat��l�� tarz�� (art nouveau) vard��r. Ana giri��in ortas��nda mermerden ihti��aml�� ve an��tsal bir ��e��me vard��r. Tavan�� ��at��ya var��ncaya kadar y��kselir ve vitrayla kapl��d��r. ����inde ��e��itli yerlerinde zarif ��e��me ve havuzlar vard��r. Bina plan olarak, salonlar aras��ndaki ba��lant��lar arac��l������yla havuzun etraf��nda bir daire ��izmektedir. Bu daire sadece giri�� hol�� taraf��ndan kesilmektedir. Bu holdeki tarihi asans��r dikkat ��ekici ba��ka bir detayd��r. ��st katta ise ��zel odalar bulunmaktad��r.

18 Temmuz 2008

TASARIM KENTLERİ ve İSTANBUL MODERN KAFE

En son Miro sergisini görebilmiş sonra Tasarım Kentleri'ne gitmeyi kafamıza koymuş, İmge'nin (http://imgetan.blogspot.com/2008/06/tasarm-kentleri.html) blogunda da okumuş bir türlü fırsat bulamamıştık. Geçen hafta sonu açıldığından beri İstanbul Modern'e ikinci kez gidebildik. Sergi ile ilgili detayı İmge'nin blogundan okuyabilirsiniz. Ben sergideki yeşil Vespa 125’e bayıldım. Bu arada 2005 'te yaptığımız İtalya gezisinden beri pembe bir Vespa almayı istemekteyim ama Mehmet İstanbul'da olmaz diyor. Ühühühüh...:o( Gitmişken sürekli sergiler bölümündeki Modern Deneyimler ve İmparatorluktan Cumhuriyete sergilerini ayrıca İğne Deliği Fotoğrafları sergisini de gezdik. İmparatorluktan Cumhuriyete bölümünde Osman Hamdi'nin "İftardan Sonra" adlı eserini çok beğendim. Hani bıraksanız dakikalarca bakabilirdim. Çok keyif aldım. Pera'daki Kaplumbağa Terbiyecisi'ne de aynı şekilde bakmaya doyamam ama sergileri gezerken diğer insanlara da müsade etmek gerekiyor :o) İstanbul Modern'de bayıldığım bir diğer eser ise Burhan Uygur'un "Kapı"sı. Bir de Mehmet Güleryüz'ün Motard III eserini sevdim. Son olarak hayran olduğum ve müzenin daimi eseri olan Monica Bonvicini'nin 'Cehenneme Merdiven'inden ( 'Stairway to Hell' ) bahsetmezsem olmaz. Merdivenin girişinin üç tarafı camlarla kaplı ve bu camlar öbek öbek, ince hesaplamalarla, çatlatılmış. Çok çok başarılı.

Müze'yi gezdikten sonra olmazsa olmaz deyip hazır mevsimden dolayı pek kalabalık da değilken kafesine uğradık. İstanbul Modern'in kafesini Borsa Restoranları işletiyor. Manzarası tek kelimeyle mükemmel. Yemekler çok lezzetli ve kalabalık olmadığında servis de çok iyi. Ben kuru domatesli tagliatelle ile servis edilen dana antrikot istedim, Mehmetse ıspanak ve patlıcanlı, mantarlı basmati pilavıyla servis edilen tavuk külbastı ısmarladı. Tavuk külbastıyı ilk gidişimde denemiş olduğum için nasıl olsa Mehmet'in tabağına minik hamleler yaparım diye antrikot tercih ettim. Antrikot beklediğimden farklı şekilde Viyana'da şirin, orta halli bir restoranda tatmış olduğum şinitzel formunda geldi. İncecik. Tadı muhteşemdi, makarnam da öyle. Tarihi Yarımada'yı büyük bir keyifle izledim. Keşke bu kafe evimize yakın olsa da sık sık gitsem diye içimden geçirdim . Çok çok çok güzel. Yemekten sonra Keroş'un doğumgünü yaklaştığı için Eminönü'ne gidip Fermo'dan pasta malzemesi bakındım. Tabi dönerken de sıcak falan demedik Karaköy Güllüoğlu'na uğradık yarım kilo da olsa fıstıklı baklava aldık. Nedendir bilmem malzemeden mi, ustadan mı yoksa denize yakın olduğu için hamur katmanları nem oranından mı etkileniyor :o) diğer tatlıcılar Karaköy Güllüoğlu'nu tutmuyor.

17 Temmuz 2008

KİRPİ CAFE

Koşuyolu'nun sevdiğim restoran-kafesi Kirpi bir senedir Erenköy'de faaliyet gösteriyormuş ama benim haberim yokmuş. Üstelik yürüyüş yaparken her gün önünden geçer dururmuşum. Fark etmememin sebebi Sabri Özel mağazasının hemen yanından girişi olması ve Cadde üzerinde değil de içerde kalması. Geçen yaz hamileliğimin son dönemini yaşıyor olmam ve Ağustos ortasında doğum yapmam nedeniyle gezip tozacak fırsatım olmaması da bir etken. Kirpi'nin yemeklerini hep çok beğenirdim. Bugün Cajunlu ızgara tavuklu salata denedim ve gerçekten lezizdi. Daha önce de çeşitli salatalarını ve Wok yemeklerini denemiş bayılmıştım. Koşuyolu şubesi ağaçların arasında kaybolmuş, çok sakin (iş günleri, öğle yemekleri dışında) pek sevdiğim bir restoran-kafeydi. Erenköy şubesi de direkt Cadde üzerinde olmadığı için oldukça sakin. Dekorasyonu da çok hoş. Vallahi Cadde'de tıka basa dolan bir çok kafeye yemek konusunda fark atar (Örnek vereceğim; hiç sevmediğim hatta nefret ettiğim, tamamen piyasa bulduğum ve berbat yemekleri olan, ama anlamsız bir şekilde her daim dolu olmayı başarabilen, ve de çok satan bir gazetede top bilmem kaç listelerinde yer alan. Aynı gazeteye başımdan geçen tatsız bir olayı yorum olarak yazmama rağmen neden yayınlanmadığını anlamadığım, bir şekilde şişirildiğini düşündüğüm mekan "Midpoint"). Fiyatları da uygun. Ey Cadde halkı, deneyiniz ve memnun kalmazsanız geliniz en ağır yorumu yazınız. Söz veriyorum sansürsüz yayımlayacağım. Bir de Kirpi kafenin sahibini falan tanımam herhangi bir kuponum, happy hourum, vb...durumum yok. Tamamen tecrübesel yazıyorum.http://www.kirpicafe.com/

14 Temmuz 2008

FESLEĞENLİ DOMATESLER ve REAL'İN LEZİZ EKMEKLERİ


Ak��am yeme��i i��in haz��rlad������m fesle��enli domatesler ve Meydan'daki Real'den ald������m ekmekler. Meydan Real ekmek konusunda kesinlikle ��ok ba��ar��l��. Foto��rafta g��rd������n��z kare kesilmi�� b��y��k iki dilim ��avdar ekme��i, hemen ��n��ndeki ����gen dilimledi��im beyaz ekmek ��talyan ekme��i Ciabatta, hemen ��n��nde g��rd������n��z ��zerinde otlar olan fesle��enli Focaccia ve son olarak k��zarm���� g��r��nense Ikea'dan al��nm���� kepekli gevrek. Fesle��enli domateslerin tarifi:
  • Malzemeler:
3-4 adet k������k boy domates
2-3 yaprak taze fesle��en
1/3 ��ay barda���� s��zma zeytinya����
Tane karabiber
Pul biber
Deniz tuzu
Wastg��ta kloster peyniri (Ikea. Siz istedi��iniz ��e��it peyniri kullanabilirsiniz ya da hi�� kullanmayabilirsiniz)
  • Yap��l������:
Bahratlar�� ve zeytinya����n�� bir kapta kar����t��rd��m ve bir ka�� saat beklettim. Domateslerimi dilimledim ve taba����ma yerle��tirdim. Peynirimi ince ��eritler halinde do��rad��m ve taba����m��n kenar��na dizdim. Fesle��enleri incecik k��yd��m ve baharatl�� zeytinya���� kar������m��m��n i��ine ekledim. Kar������m�� domateslerin ��zerine ka����kla m��mk��n oldu��u kadar her birine bula��t��rarak yedirdim. Son olarak biraz deniz tuzu serptim. Ekmekler, fesle��enli domates ve tereya���� ile zaten hi�� kapanmak bilmeyen i��tah��m��z�� iyice a����verdik:o) Afiyet olsun! Bu arada a��a����daki g��nderideki kurabiyelerin hikayesini uzun ve detayl�� oldu��u i��in m��sait bir g��nde yazmak istiyorum.
Aaaa yazmazsam olmaz. Migros ve Carrefour'larda taze fesle��eni iki farkl�� marka paket halinde sat��yor. Avu�� i��i kadar fesle��eni 2.95-3.45 YTL aras��nda sat��yorlar. Real'deyse kocaman bir ba�� fesle��en 1.90 YTL'ye sat��l��yor. Bilginize. Ben hala saks��da fesle��en yeti��tirmeye ba��layamad��m ama akl��mda...

13 Temmuz 2008

ŞEKER HAMURLU KURABİYE DENEMESİ













Biraz ��nce ilk ��eker hamurlu kurabiye denememi bitirdim. G��nd��z Kerem bebekle yap������k ya��ad������m��z i��in herhangi bir hobiye ay��racak zaman��m yok. Bu y��zden gece 22:00 gibi ��al����maya ba��lad��m ve olduk��a yorucu ama bir o kadar da terapi gibi gelen zevkli bir ��al����ma yapt��m. Tarifi ve nas��l yapt������m�� daha sonraki g��nlerde sizlerle payla��aca����m ����nk�� ��u anda ��ok yorgunum ve uykuya ihtiyac��m var. Herkese iyi geceler.

11 Temmuz 2008

THE PLAY BARN ERENKÖY TÜCCAR ZİHNİYETLİ Mİ?

Kerem diğer bebeklerle sosyalleşsin düşüncesiyle The Play Barn mı yoksa Gymboree mi diye düşünürken bugün Play Barn'a uğradım. Play Barn ve Gymboree farklı konseptlere sahip. Play Barn'a çocuğunuzu(bebeğinizi değil) belirli bir saat için bırakabiliyorsunuz veya oyun grupları var, onlara dahil edebiliyorsunuz. Gymboree ise 5 yaşına kadar çocuğun gelişimine oyun, resim, müzik, fitness gibi farklı sınıflarla yardımcı olmayı hedefliyor. Bugün Erenköy Play Barn'ın binasını buldum. İçeri girdim resepsiyonda kimseler yoktu. Bakınmaya başladım ki ortaokul öğrencisi olabileceğini düşündüğüm bir hanım kızımız buyrun diye beni karşıladı. Sonra başka birine "müşteri" geldi şeklinde seslendi. Zaten bizden başka kimse de yoktu sanırım. Seslendiği şahıs Erenköy sorumlusu ya da franchise sahibi miydi bilemiyorum. Sormadım soramadım çünkü bebek ve çocuklarla ilgili bir kurumun böyle lakayit, bu kadar ilgisiz olabileceği aklıma gelmemişti. Müşteri mi ayyyyyyy ciddi misin, nereden çıktı şimdi bunlar şeklinde gelen cevap tuz biber oldu. Bir kaç dakika sonra sesin sahibi yukarı çıktı. Biraz konuştuk. Kadının baştan savmacı tutumundan, siz şimdi nereden çıktınız şeklindeki yaklaşımından son derece rahatsız oldum. Zaten oğlumun ayına uygun oyun grupları yokmuş. 15 aylık bebeklerden başlayan oyun grupları ise kapanmış. İçimden sizde bu zihniyet olduğu sürece olmaz tabi demek geldi. Caroline Koç zamanında Play Barn nasıldı bilemem. Belki diğer şubeler iyidir onları da bilmem ama Erenköy'deki o kadına ben bırakın oğlumu, başka bir şeyimi bile teslim etmem edemem. Fazla uzatmadan teşekkür edip çıktım. Play Barn'da play barn logolu bir sürü çocuk eşyası satılıyor. Bende kalan izlenim tipik ticarethane oldu. Bebeklerle ve çocuklarla ilgili böyle bir organizasyon elbette para kazanmak durumunda. Ama bu kadar kafamıza vura vura olmamalı bu işler. Son sözü anneannemiz söyledi: "Kızım bırak bu sosyetik işi para tuzaklarını. Kerem son derece sosyal bir bebek. Kim ona bizim kadar iyi bakabilir? Doğduğundan beri sokaklarda evladım, sosyalleşti sosyalleşeceği kadar..." Bunun üzerine bana söyleyecek bir şey kalmadı. :o)

10 Temmuz 2008

TANRIKENT (CITY OF GOD) TV 8'DE

2003 senesiydi sanırım tüm aile filmi Suadiye Movieplex'te izlemiş ve pek beğenmiştik. TV 8 filmi bu Cumartesi (12.07.2008) saat 23:00 te yayınlayacak. İzlemeyenler kaçırmasın. Rio de Janerio'nun gecekondu mahallelerinde geçen, iki arkadaşın hikayesini konu alan etkileyici bir film. Brezilya, Fransa ve ABD ortak yapımı filmin iki yönetmeni var; Fernando Meirelles ve Katia Lund. Filmin künyesi aşağıda:


Tür : Dram / Aksiyon
Gösterim Tarihi : 18 Temmuz 2003
Senaryo : Bráulio Mantovani , Paulo Lins (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : César Charlone
Yapım : 2002, Brezilya / Fransa / ABD , 130 dk.
Oyuncular
Matheus Nachtergaele (Sandro Cenoura), Seu Jorge (Mane Galinha), Alexandre Rodrigues (Buscape), Leandro Firmino da Hora (Ze Pequeno), Philippe Haagensen (Bene), Johnathan Haagensen (Cabeleira), Douglas Silva (Dadinho)

Film, gücünü ve kavgasını uyuşturucu savaşlarından alan Tanrıkent'in hikayesini, 60'lı yıllardan itibaren ele alır. Arka sokaklarda yaşayan iki arkadaşın hikayesini takip etmeye başlarız. Kendilerine farklı yollar seçen çocukların gözünden Tanrıkent'in yokedici gelişimine tanıklık ederiz...Tanrıkent 2002'nin olay filmlerinden biri. Rio De Janerio'nun suç dolu gecekondu mahallelerinden geçen, altüst edici bir film. Brezilya'dan gelen Protesto (La haine) diye tanımlandığını da ekleyelim.

7 Temmuz 2008

PINK MARTINI KONSERİ, ASTORIA OKKO, G-Mall NUM NUM

Geçtiğimiz Pazar günü uzun zamandır ilk kez bir konsere gidebildik. Cemil Topuzlu'daki Pink Martini konseri malum inşaat rezilliği dışında pek keyifli geçti. Pink Martini'nin hem "Sympathique" hem de "Hang on little tomato" albümlerini hiç sıkılmadan defalarca dinlemişimdir. Son albümleri "Hey Eugene"' yi de de en kısa zamanda edinmek gerek. Piyanist ve orkestranın kurucusu Thomas Lauderdale hem cüssesiyle hem de kişiliğiyle son derece sempatik bir kişilik. Solist China Forbes'u karizmatik buldum. Karizmatik kelimesi genelde erkeklerle özdeşleştirilen bir kelime ama bence öyleydi. Sahneye hakimdi. Gelelim konser öncesi aktivite planımıza. Niyetimiz İstanbul Modern'e gitmekti ama Kerem bebek diş çıkarma ve yürümek isteyip yürüyememe modunda olduğu için akşama kadar iki adet köle İsaura olarak onu mutlu etmeye çalıştık ve ancak akşam anneannesine bırakabildik. Böylece kalan kuş kadar zaman içinde önce Astoria'ya uğradık ki kendisi City's'den hallice, sinek avlayan ve beni derin bir hayal kırıklığına uğratmış olan nadide alışveriş merkezlerimizden biridir. Şöyle bir turladıktan sonra Okko'ya girdik ve tabi gurme market diye nam salan Okko'yu başladım tavaf etmeye. Gurme market fikri kesinlikle çok hoş ancak Avrupa ülkelerinde ne bileyim örneğin Zürih'teki sıradan bir Migros'a girip rahatlıkla bulabileceğiniz ve fiyatları da ulaşılabilecek düzeyde olan bir çok ürün bana çok pahalı satılıyor gibi geldi. Prosciutto'lara bakayım dedim 6-8 dilim vakumlanmış paket 28 ytl. Hangi kalitede, lezzetli mi onu da bilemiyorum. E ben boşuna dışarı çıktığımda peynirleri, prosciuttoları valimize doldurmuyormuşum değil mi sayın okur. Başka örnek.. Camembert peynir fiyatı Migros'tan pahalı Şütte'den ucuzdu. Sonra düşündüm tabi adamlar kimbilir kaç YTL kira ödüyor Astoria'ya. E hedef müşteri kitlesi de sen olamazsın dedim kendime, sabahların sultanı Seda Sayan Hanımefendi olur tabi. Okko'yu da tükettikten sonra Nişantaşı'na mı takılsak diye düşünürken konser için giriş Cahide'nin olduğu yokuşumsu yerden verilmiş olduğu için, G-mall'da karar kıldık ve tabi Num Num'a gittik. Num Num tıka basa doluydu. Konserciler, sinemacılar, Nişantaşı sakinleri. Birer pizza ve birer limonata ısmarladık. Doğal limonataları şeker küpü olmadığı için benden geçer not aldı ama House Cafe'nin limonatasını tutmaz. Pizzalar ise iyi olmakla beraber Caddebostan Zanzibar'da (http://www.cafezanzibar.com.tr/) da servis edilen lavaş hamuru gibi hamurdan son derece ince ve kenarları çıtır çıtır dökülen pizzalar olduğu için çok sevdiğimi söyleyemem. Pizzanın yanında servis edilen sosa bulanmış rokaları büyük bir iştahla gövdeye indirdim. Bu arada Num Num'da servis biraz yavaştı. Yemekten sonra Via Gelato'yu görünce hemen dondurma istiyorum diye tutturdum. Gianduja yokmuş, beyaz çikolatalı ve çikolatalı dondurmamı da yedim ve artık konser için hazırdım. (Boşan da semerini ye diyorsanız, dilinize biber sürerim :o) ) Dondurma bardaki görevliyle de konuştum. Via Gelato'nun dondurmaları hazır geliyor dedi. Daha önceki yazılarımdan birinde Caddebostan'daki Via Gelato'nun kapandığını yazmış, usta kaçmış diye duyduk şeklinde bilgi vermiştim. Yokmuş öyle bir şey.

3 Temmuz 2008

LE PAIN QUOTIDIEN

Bugün Kerem bebekle anneannemizi de aldık, arabaya atladık ve kesin esiyordur diyerek Kanyon'a doğru yola koyulduk. Gerçekten de Temmuz sıcağında bile Kanyon'un bazı bölümleri sıkı esiyordu. Biraz dolaştık, Wagamama'da yemeğimizi yedik ve sonra Le Pain Quotidien'de kahve molası verdik. Çok da iyi ettik çünkü İstanbul'da senelerdir yediğim en başarılı çikolatalı kruvasanı yedim. Ne Paul, ne Beyaz Fırın, ne burnumun dibindeki BenBee Swiss Bakery...Bu arada margarinle yapılmış kruvasan da tahammül edemeyeceğim şeylerden biridir. Kruvasan tereyağı ile yapılmalı. Nokta. Tabi filtre kahvesiz çikolatalı kruvasan da düşünemiyorum. Le Pain Quotidien'in filtre kahvesi de çok lezzetliydi. Kerem bebek mama sandalyesine kuruldu ve anneannesinin minik çikolatalı muffinin yarsının içini çaktırmadan mideye indirdi. Küçük adam çok komik, masaya düşen kırıntıları minik pufidik parmaklarıyla topladı ve onları da yedi. Bebeklere bu ayda muffin yedirilir mi diyenleriniz olacaktır eminim. Kerem'in sağlıklı beslenmesine çok dikkat ediyorum ama farklı tatları da tatmalı diye düşünüyorum. Bu dönemde onun hevesini kırmak yerine her şekilde destek vermeye çalışıyorum. Le Pain Quotidien'e bayıldım ben. Kahve molamız bittikten sonra organik reçellerini, makarna soslarını ve ekmeklerini inceledim. Üzümlü ve beş tahıllı ekmeği dilimletip aldım. Makarna soslarında 3 al 2 öde kampanyası vardı. Kapari ve zeytinli, bir de sarımsaklı ve fesleğenli sos aldım. Hazır makarna soslarını evde pek tercih etmeyiz. Ama bunu denemem lazım diye düşündüm. Sonucu sizlerle paylaşacağım. Eski bir Nutella güzeli (İlk evlendiğimizde Mehmet öyle derdi bana) olan bendenizin aklı sürülebilir çikolata kavanozlarında kalarak mekanı terk ettim. Not: Kışa girerken o çikolata kavanozlarından çeşit çeşit alınıp stok yapılacak ve bu durum Mehmet'ten saklanacak. Aramızda kalsın!!!

2 Temmuz 2008

CLUB VOYAGE BELEK SELECT




Sevgili İmge, ( bknz. http://imgetan.blogspot.com/) sonunda Kerem'den fırsat bulup bu gönderiyi yazabiliyorum. En iyisi tatilimizi baştan anlatayım. Ben ilk defa Sabiha Gökçen'den uçtum ve trafik açısından pek rahat oldu. Bebişle tatile çıkacağımız için arabayla gidip havaalanının otoparkına park etmeyi düşünüyorduk. Sabiha Gökçen'in otopark tarifesi de bildiğimiz kadarıyla makuldu ancak son dakika golü, işletme Limak Şirketler Grubu'na geçmiş ve otopark ücretleri de %70 (hatta daha bile fazla olabilir) artmış, bu konu gazetelerde de eleştirilmişti. Kendilerini bir yerlere havale edip, taksiyle gitmeye karar verdik. İstanbul'da taksiye binmekten hiç haz etmediğim için shuttle servisinde karar kıldık. Herkese tavsiye ederim. (http://www.securedrive.com.tr/) Volkswagen Caravelle ile adresinizden alınıyorsunuz.
Çok şükür uçak bebek doluydu ve Kerem bebek de arıza çıkarmadı. Antalya'ya indiğimizde ETS görevlileri bizi karşıladı ve otele sorunsuz transfer edildik. Bu arada executive paketi satın aldığımızı belirteyim ki yazımın sonunda siz de otelin artılarını ve eksilerini görüp bu paketi satın almaya gerek olup olmadığına karar verin. Bu yazıyı objektif bir gözle yazmaya çalışacağım, ne ETSciyim ne de rakiplerindenim. Ne diyordum, otele vardığımızda kimse bizi karşılamadı çünkü hırdavatçı bir firmanın bayi toplantısı varmış ve herkes onlar için seferber olmuştu. Oysa bize söylendiği üzere çiçeklerle karşılanmayı beklemiştim:o) Bayi toplantısını görünce başımdan aşağı inen kaynar sularla, bebeğim kucağımda resepsiyonda kalakaldım. Bayi toplantısı olan tesiste tatil yapmak ne menem bir şey yaşayanlar bilir. Fazla söze ne hacet. Böyle bir tesisin olması gereken müşteri profilinden çok uzak, kendisi böyle bir tesisin ücretini karşılayamayacak veya karşılayabilecek ama böyle bir tercih yapmaktan uzak olan insanlarla tatil yapma fikri beni çıldırttı. Burada elitistlikle suçlanacağımdan eminim ama eğer insanlara ciddi rakamlar ödeterek bu tesisi pazarlıyorsanız, "high season" da bayi toplantısı kabul etmemelisiniz. Çalışan servis elemanları bile söz konusu güruhun görgüsüzlüğünden ve kabalığından rahatsız oldular ve bunu sohbetlerimizde dile getirdiler. Neyse ilk şoktan sonra bizimle tatil süresince ilgilenen Misafir İlişkileri Sorumlusu Olga Hanım ile tanıştık. Olga çok şeker bir insan ve tüm tatilimiz boyunca bir dediğimizi ikiletmedi, elinden geleni yaptı. Çok iyi Türkçe konuşuyor. Daha önce TGRT'de çalışmış olduğunu öğrendik.
Odamız kesinlikle çok konforluydu. Bebek yatağı isteğimiz üzerine konulmuştu. Geniş bir terasımız olması ve odanın da geniş olması bizim için önemliydi çünkü eski tatillerdeki gibi saatlerce güneşlenmek ya da denize girmek tahmin edeceğiniz üzere mümkün değildi. Odada bol bol vakit geçirecektik. Belirtmeliyim ki Voyage Belek kesinlikle çok güzel bir tesis. İnce ayrıntılar var. Odalarda kullanılan tekstilden tutun da, banyodaki armatürlere kadar bir çok ayrıntı pek başarılıydı. Kerem bebek babasıyla bol bol hidromasaj küvetine girdi ve çok eğlendiler. Bu arada bebekliler için not; biz yanımıza eczaneden antiseptik solüsyon alıp hem küveti hem de jakuziyi dezenfekte ettik. Bebişi sokacağımız için ne olur ne olmaz dedik ve çok şükür bir problem de yaşamadık. Ne diyordum...odayı anlatıyordum. Oda dışında köyün içinde belirli noktalara serpiştirdikleri modern objelere bayıldım. Gelelim deniz mevzuna. Deniz öğlene kadar çok güzeldi ancak öğleden sonra rüzgarlı, dalgalı ve doğal olarak kum olduğu için de bulanıyor yoksa mavi bayraklı. Kemer'in denizini aramadım desem yalan olur. Ama bunu bilerek gittiğimiz için pek sorun etmedik.
Asıl sorunsa yemeklerdi. Ah İmgecim, sanırım geçen sene yemekler iyiydi çünkü bu sene ana restoranın yemekleri çok ama çok başarısızdı. Berbat kelimesini kullansam inan abartmış olmam. Biraz detay vermek istiyorum. İlk bir kaç gün kahvaltımızı ana restoranda yaptık. Hamur işleri çok kötüydü. Poğaçalar, simitler "at kafayı yarsın" denilecek kadar sert ve lezzetten yoksundu. Daha sonra çıkışımıza kadar odaya kahvaltı istedik. Çok da iyi oldu. Terasta denize karşı ve Kerem'le sakin sakin güne başlamış olduk. Öğle yemekleri için mecburen ana restoranı kullandık ve ben resmen aç kaldım. Izgarada bir gün dışında her gün tavuk çıktı. O da sert ve lezzetsiz. Hamileyken beyaz et yiyememeye başlamıştım ve hala da genellikle yemiyorum. Patates kızartmasının tam pişmemiş ve içi buzlu buzlu servis edildiğine şahit oldum. Hangi birini anlatayım bilemiyorum. Nasıl yıkanıyorsa bazı günler temiz yemek tabağı bulmak bile sorun oldu. Yemekler genelde çok lezzetsizdi ve uzun kuyruklar vardı. Gözlemlediğim kadarıyla aşçılar çok genç ve büyük ihtimalle tecrübesiz olabilirler. Bir de benim daha önce gittiğim tesislerde gözlemlediğim baş aşçı restoranı her gün denetler, kontrol eder. Maalesef Voyage Belek'te ana restoranı ne denetleyen ne de kontrol eden var. Restoran fabrika tesis mantığıyla işliyor. En dramatik olansa aşçılar ve ETS çalışanları yemeklerin vehametinin farkında değiller ya da değillermiş gibi yapıyorlar. Benim sorguladığım nokta şuydu. ETS bunu bilinçli olarak maliyetten kısıp, kar marjını yükseltmek için yapıyorsa çok yanlış yapıyor. Satın almacıda da problem var. Anlatya'da bu mevsimde içi bu kadar beyaz domatesleri servis eden tesisisin o 5 yıldızlarını tek tek sökmek gerek! Haksız mıyım sayın okur? Sayın ETS, artık bu duyumlar çok çabuk yayılıyor. "Word of mouth" diye bir kavram var!!! Emin olun ne yaparsanız kendinize yaparsınız. Benden söylemesi...
Akşam yemeklerimizi alakart restoranlarda yiyebildiğimiz için şanslıydık. Fransız Bistro'su dışında alakartlar çok başarılıydı. Hayatımda yediğim en berbat Cafe de Paris soslu biftek (bonfile olmalıydı) servis edildi. Sos ayrı bir rezalet, et sinir içinde ve kazık gibiydi. Hint Restoranı Jashan (kuzu ısmarlayın, aşçı Pakistan'danmış), Meksika Restoranı (dana fajita ısmarlayın) ve Çin Restoranı kesinlikle çok iyiydi. Rum tavernasında canlı müzik iyiydi, yemekler de idare ediyordu. Son gece ücretli olan (cüzi bir rakam) Teppanyaki Japon Restoranı'na gittik ve Endonezyalı aşçı çok başarılıydı. Hem çok eğlendik, hem de son derece leziz yemekler yedik. Pastane ve Sütiş tatlıcısı da maalesef benden geçer not alamayacak kadar vasattı. Tatlılardan sorumlu aşçının sanırım haşhaş zaafı var. Haşhaşlı kek, haşhaşlı puding, haşhaşlı muhallebi ve her gün aynı tatlılar. Bayılttı bizi.
Prensip olarak hijyen açısından havuzlara hiç bulaşmadık. O yüzden havuzlarla ilgili yorum yapamıyorum ama büyüklük ve görüntü açısından gayet başarılı görünüyorlardı. Başka başka...Bir de yazmazsam olmaz çalışanlar, restorandan tutun da kat görevlilerine kadar son derece konuksever ve özveriliydi. Odamızı her gün yaşanabilir hale sokan ve ayrılacağımız gün Kerem'e havlulardan, pet su şisesi kapağından mavi gözlü fil yapan Dudu ablamıza sevgiler gönderiyorum.
Sunset Jazz Bar'dan bahsetmezsem olmaz. Canlı müzik harikaydı ama biz Kerem yüksek sesten rahatsız olacağı için sadece uğrayıp çıktık yoksa sigara içilmiyor. Planet Bar'ı da ücretsiz kullanabildiğimiz için espresso zevkimizden mahrum kalmadık. Normal barlarda sadece nescafe servis ediliyor.
Yazmayı unutmuşum ekleme yapayım. Voyage Belek'in SPA'sına bayıldım. Ambiyans harikaydı. Loş, çok hoş dekore edilmiş, dinlendirici. Meltem(soyadını unuttum) bana 20 dk. sırt masajı yaptı ve çok başarılıydı. Ege Üniversitesi'nden mezunmuş. Daha önce başka bir tesisin SPA'sında Endonezyalı bir masöze Bali masajı yaptırmış, kadının aceleci ve baştan savmacı tutumundan rahatsız olmuş, dolayısıyla rahatlayacağıma daha beter stres olmuştum.
Son gün otelden ayrılırken, bavullarımızı resepsiyona gönderdik ve ana binada lobide otururken, bir kaç ailenin Müşteri İlişkileri yetkilileriyle tartıştığına şahit olduk. Ne yalan söyleyeyim açtık antenleri dinledik. Zaten duymamak mümkün değildi. Konu tahmin edeceğiniz üzere yemeklerdi. İnsanlar yemeklerin berbat olduğunu, lezzetli yemek bulmakta zorlandıklarını dile getiriyorlardı. Alakartları öneren görevlilere rezervasyon yapmanın mümkün olmadığını ifade ediyorlardı. Benim gözlemlediğimse alakartlar sınırlı sayıda misafir ağırlıyor ve maalesef executive odalarda kalanların önceliği var. Dolayısıyla normal odalarda kalanlar bu konuda biraz şanssız olabilirler. Onları tartışır halde bırakıp otelden ayrıldık.
Son olarak bebekli ilk tatilimiz, ana restoranın kötü olması dışında gayet güzel geçti. Kerem hasta olmadı. Güneş yanığı da olmadı. Denize girdi D vitamini aldı. İnsanlara gülücükler dağıttı ve sosyalleşti. Bir anne tatilden başka ne ister ki? :o)))


Dip Not: Üstteki fotoları 06.11.2008 tarihinde ekledim. Fotoğrafları Teppanyaki Restoran'da çekmiştim.