HORECA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HORECA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2008

İSTANBUL'DA TAY MUTFAĞI: ÇOKÇOK, PERA MÜZESİ: DOĞU'NUN CAZİBESİ SERGİSİ, KEREM BEBEK DALİ'DE!











2004 yılında, o zaman çalıştığım şirketin gönderdiği eğitimlerden birinde tanıştığım Tayland'lı arkadaşım tanıdığım en sıcakkanlı insanlardan biriydi. Türkiye'ye döndükten bir süre sonra bana kargoyla kaju fıstıklı kukiler, köri sosları ve hindistan cevizi sütü göndermişti ancak bendeniz o dönem kukileri tüm şirkete dağıtmak dışında ganimetleri maalesef kullanamamış ancak atmaya da kıyamamış ve aylarca dolapta saklayıp son kullanma tarihlerini doldurunca zannımca tatmin olmuş ve sonunda çöpe atmayı başarmıştım. Ah şu anda olsa ne ganimetti onlar değil mi sevgili okur? Bir süredir gitmek istediğim Tepebaşı'ndaki ÇokÇok Restoran'a gitmek sonunda dün kısmet oldu. Aslında hafta sonu bayağı bir aksiyonlu geçti. Cuma günü maaile Dali'ye gidebildik. Kerem bebek ilk kültür eylemini böylece gerçekleştirmiş oldu ama ne müze ziyareti. SSM'ni birbirine kattı oğlum. Ben de konsantrasyon sıfır vaziyette sergiyi gezdim. Dali için ister deli ister sahtekar desinler, bence çok zeki ve eserleri de çok keyifli. Dali, Picasso, Miro ve Kandinsky benim pek sevdiğim ressamlar ve ilk üçünü İstanbul'da ağırlayabilmek büyük bir şans ve de onur. Dali dışında İmge'nin (http://imgetan.blogspot.com/) bizler için yaptığı program gereği :o) Pera Müzesi'ndeki Doğu'nun Cazibesi Sergisi'ni gezdik. Sergi 11 Ocak 2009 tarihine kadar görülebilir. Kısa bir bilgi:

"Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi; 26 Eylül 2008 - 11 Ocak 2009 tarihleri arasında, dünyanın en köklü sanat kurumlarından biri olan Tate Britain ve British Council işbirliğiyle hazırladığı ve Britanya oryantalist resminin dünyadaki en önemli örneklerinin yer aldığı “Doğu’nun Cazibesi” Britanya Oryantalist Resmi sergisine ev sahipliği yapıyor.

Şubat 2008’de ABD’de Yale Center for British Art galerilerinde ve Haziran 2008’de Tate Britain’ın Linbury Galerileri’nde gerçekleştirilen ve her iki ülkede de sanatseverlerden büyük ilgi gören The Lure of the East sergisi, Doğunun Cazibesi adıyla Pera Müzesi’nin 3 katına yayılıyor. Amerika ve İngiltere’den sonra üçüncü durağı İstanbul ve Pera Müzesi olan sergide yer alacak 105 başyapıta; Suna ve İnan Kıraç Vakfı Koleksiyonundan, Osman Hamdi Bey’in İki Müzisyen Kız ve Henry Bone’un Thomas Hope’un Türk Giysileri İçinde Portresi resimleri ile Topkapı Sarayı Müzesi Koleksiyonundan, David Wilkie’nin Sultan Abdülmecid’in Portresi resimleri de eşlik ediyor. Sergi, Şubat 2009’da, dördüncü durağı olan Sharjah Sanat Müzesi’nde açılmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri’ne yola çıkacak. "

Gelelim Sergi'de sevdiklerime; Osman Hamdi Bey'in İki Müzisyen Kız tablosunu çok beğendim. 1840'ta Kahire'ye yerleşen ve 10 sene kadar orada yaşayıp Doğu kültüründen ciddi şekilde etkilenen John Frederick Lewis'in tüm eserlerini beğendiğimi söyleyebilirim. Detaylara verilen önem beni etkiledi. Lewis'in resimlerinin diğer özellikleri ise parlak ve aydınlık olmaları. Lewis 19. yy Oryantalist resim yapan ressamlar arasında hatırı sayılır bir üne sahip. Tüylerimin diken diken olduğu ansa, Lawrence'ı görmem oldu. Arabistan'lı Lawrence filmini bilmeyen yoktur sanırım. Benim sinema kültürümün asıl sorumlusu annemdir. Filmleri, oyuncuları ve yönetmenleri ayrıntılarıyla bilir. Kendimi bildim bileli sinema evde hep konuşulmuştur. Annem anneanne olmasına rağmen gösterime giren filmeri daha ilk günden kaçırmamaktadır. Avrupa sineması her zaman tercihidir. Ne diyordum konuyu dağıttım. Hımmm işte Arabistan'lı Lawrence'ı da ilk kez annem bana anlatmıştı küçükken ama o kadar kötü anlatmış ki tablosunu 4-5 metre önceden tanıdım ve verdiğim tepki "Bu da mı burda ?" Tüylerim diken diken oldu. (Hissedildiği üzere yazarımız burada son derece milliyetçi bir kişilik sergiliyor!!!) Bunun dışında David Wilkie'nin Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tablosu ve Sultan Abdülmecid'in portresi de görülesi resimler. Pera Müzesi'nden çıkarken aklım mağaza bölümündeki Miro kitabında kaldı. Bir dahaki sefere sanırım alacağım. Müze'den çıkınca da soluğu hemen yakınında bulunan ve Tay Mutfağı'nın İstanbul'daki en iyi temsilcilerinden olduğu söylenen ÇokÇok Restoran'da aldık. Arman Kırım Tay Mutfağı dünyanın en güzel mutfaklarından biridir demekle hiç de abartmamış. Ayrıca tanışmış olduğum bir çok Amerikalı bu mutfağı öve öve bitirememişti. Tabi Tayland'lı arkadaşım da. Tay Mutfağı'nda kullanılan Limon otu (lemongrass) kesinlikle akla zarar (yazarımız burada çok sevdiğini ifade etmek istiyor) bir lezzet. Wagamama'da da kullanıyorlar. Ben de yana döne aradım bugün. Caddebostan Migros'ta yoktu. Makro'larda olur belki ya da nerde olur bilen varsa yazsın ne olur. Şimdi gelelim ÇokÇok Restoran'a. ÇokÇok Türk ve Singapurlu iki ortağın Londra'da tanışmasıyla ve daha sonra Tayland'da iş yaparken böyle bir fikrin ortaya çıkmasıyla kurulmuş. ÇokÇok by Kaya On Coast'taki Kaya On Coast kuruculardan Türk olanının şirketinin adıymış. Restoran Tepebaşı'nda, bulunması oldukça kolay bir lokasyonda. Müşteri profili değişiklik göstermekle beraber genellikle Türkiye'de yerleşik yabancılar ve tursitlermiş. Pazar günleri, gündüz bebekli ve çocuklu aileler gidiyormuş. Restoranın son derece şık ancak insanı boğmayan sadelikte dekore edilmiş olduğunu belirtmem gerek. ÇokÇok uluslararası bir çok ödülün sahibi olan ve 2007 yılında Singapur Cumhurbaşkanlığı Tasarım Ödülünü alan mimar Kay Ngee Tan tarafından "rahat şıklık" prensibiyle, zarif ve modern bir görünüm yansıtması amaçlanarak tasarlanmış. Restoran'ın sıradışı aşçısı Bayan Nuch Japonya, Meksika ve İspanya Büyükelçilikleri'nde baş aşçı olarak çalışmış ve Tayland Kraliyet Ailesi için yemek organizasyonları yapmış. Bayan Nuch'un 4 adet yemek kitabı var ve Tayland Ulusal televizyonunda yemek programları hazırlamış. Gelelim ne yedik ne içtik. Bize servis konusunda yardımcı olan Cenk'in de tavsiyesiyle Set Menü'de karar kıldık. Set Menü fiyat olarak böyle bir restoran için çok uygun. Öğle yemeği için sadece 20 YTL ve akşam yemeği için de 40 YTL. Set Menü'de çorba ve ana yemek için farklı alternatifler var. Yan yemekler ise sabit. Bunun dışında da fiyatlar ucuz olmamakla beraber makul. Ben şu anda ilaç tedavisinde olduğum için asitli içecek ve alkol yasak. Suyla yetindim. Mehmet'se Lychee(Litchie) suyu istedi. Yemek olarak ben deniz mahsülleri çorbası (Tom Yam Talay) ve Mehmet'se tavuklu çorba (Tom Yam Kai) aldık. Deniz mahsülleri çorbasında midye, kalamar, levrek, istridye mantar, kereviz, limon otu ve galangal (zencefilin genç hali) vardı. Şunu söyleyebilirim bu çorba benim hayatımda yediğim en değişik çorba ve pek beğendim. Hastalara şifa niyetine. Diğer bir pek sevdiğim çorba Minestrone'yi ise İtalya'nın gezebildiğim hiçbir kentinde içememiş Karlovy Vary'de XXL adlı kitsch tuvaletli restoranda içmiştim ki hala tadı damağımda. Not: Prag'a gidecek olanlar Karlovy Vary'e (Carlsbad) mutlaka gidin ve XXL'de yemek yiyin. Minestrone ve pizza. Beni hatırlayın. Ata'mız da, 1. Dünya Savaşı sırasında; ağır bir böbrek hastalığı nedeniyle tehlikeli bir biçimde bozulan sağlığına kavuşmak için 1918'de önce Viyana'da sonra Carlsbad'da (Carl'ın Banyosu) tedavi olmuştur. Karlsbad bir hastane ve termaloji şehridir. Neyse konu dağılmasın (sayın yazar bu akşam çeneniz çok düşük lütfen konuyu saptırmayın!). Çorbalarla beraber servis edilen ara sıcaklar ikişer adet Tavuk Satay (Kai-Sate) ve balık köftesi (Thot Mun Pla) pek lezizdi. Balık köftesi karides ve levrek karışımından yapılıyor, hindistan cevizi sütü ve yer fıstığı sosu ile servis ediliyor. Set menünün normal servisten farkı sanırım porsiyonların daha küçük olması ama bu haliyle bile porsiyonların doyurucu olduğunu söyleyebilirim. Üstteki fotoğraflardan göreceksiniz. Ana yemek olarak ben İstridye soslu biftek (Phad neua namman hai), Mehmet'se yeşil körili tavuk (kaeng khiao wan kai) tercih ettik. İstridye soslu biftek mantar, yeşil soğan ve karabiber tohumlarıyla pişirilmiş. Yeşil körili tavuksa hindistan cevizi sütü, patlıcan ve misket limonu yapraklarıyla pişirilmiş. Benim seçimim Mehmet'inkine göre daha başarılıydı. Bu arada siteyi takip edenler Kerem'e hamile kaldıktan sonra tavukla pek aram olmadığını bilir. Halen de öyle. Yemeklerimizi bitirdikten sonra Sevgili Cenk bize Osmantus yeşil çayı (Çin'in Guangxi bölgesinden yeşil cay. Osmanthus çiçeği ile karışmış bu çay berrak renk ve kalıcı bir tat verir. Bu çayın kaynağı cok sınırlıdır ve yılda sadece bir kez toplanır. Osmanthus çiçeği zeytin leylak ve forsythia ile akrabadır ve kwei adı altında Asyanın birçok yerinde yetiştirilir.) ikram etti. Benim evde demlediğim yeşil çaylar nedense acı oluyor sanırım bol kepçe olduğum için çay miktarını fazla koyuyorum. Ya da suyun sıcaklığı ile ilgili bir yanlışım var. Son olarak serviste kullandıkları dikdörtgen tabaklar Ikea'dan. Bende de aynılarından olduğu için biliyorum. Zaten altlarına da baktım. :) Ayrıca kullandıkları chopstickler kullan-at olanlardan değil. Malzemesi çok kaliteliydi ve pek beğendim. Çayımızı içip Cenk'le vedalaştıktan sonra restorandan ayrılıp Burç Lebon'da profiterol yemek için yola koyulduk. E napalım canımız çekti :o) Bizim ÇokÇok maceramız böyleydi. Sanırım Kerem'i de bir Pazar günü ÇokÇok'a götüreceğiz.

Dip not: ÇokÇok ile ilgili yazmayı unuttuğum tek olumsuzluk her iki katta da sigara içmenin serbest olması. Masalarda küllük bulundurmuyorlar ama bu sonucu değiştirmiyor. Bence katlardan biri sigarasız salon olmalıydı. Bebekle gidecekler bu konuda hassasiyet gösterecektir.

21 Eylül 2008

KADIKÖY BAMBİ, HACI BEKİR'DE PROFİTEROL VE DEMİRHİNDİ ŞURUBU, DİCLE BALIK MARKET, KOMŞU FIRIN

Kalabalık bir başlık oldu. Dün ıvır zıvır işler için sevgili Mehmet'le Kadıköy'e gittik. Deniz otobüsü iskelesinin hemen yanında oldukça geniş bir alana yayılmış olan İspark'a arabayı park edip çarşıya doğru yola koyulduk. Bilginiz için İspark tüm gün sadece 5 YTL. Kadıköy'de çok fazla otopark var ve fiyatlar tutturabildiklerine. Otopark fiyatlarını kim denetler acaba merak ettim şimdi. Ne diyordum, çok acıktığımızdan önceden denememiş olduğumuz Kadıköy Bambi'ye aklımızda acabalarla (Taksim'deki Bambi'yi tutar mı?) giriverdik. Ben iki adet peynirli burger ve kapalı ayran, Mehmet'se elma-havuç suyu eşliğinde kaşarlı döner dürüm ve dilli kaşarlı tost istedi. Ve Bambi'ye benden tam not. Ne eksik ne fazla lezzet olarak Taksim Bambi'den fark yok. Bence Bambi'nin peynirli burgerleri bir çok ünlü fast food zincirinde yiyebildiklerimizden çok daha leziz ve aynı zamanda favori Bambi yiyeceğim. Dilli kaşarlı tostu lezzet yoksunu buluyorum. Bir şekilde adı çıkmış. Kaşarlı dürüm dönerse güzel olmakla beraber bana ağır geliyor ama hepsi de yenilebilir kalitede. Şu anda tam anımsayamıyorum. Bir tarihlerde Sıraselviler'e doğru uzanan yerli fast food dükkanlar denetlenmiş ve görüntülü haberde, her ne kadar adını yayınlamasalar da, hijyen kurallarına uyan tek dükkanın Bambi olduğunu anlayınca, ülkemizde bu tür işletmelerin konuya verdiği önemi düşünüp neredeyse koltuktan direkt saygı duruşuna geçecektim. Sözün özü Bambi fast food ama temiz, lezzetli ve ucuz.

Hava oldukça serinlemiş olduğu için Mehmet'le bünyelerin tatlı tatlı şeklinde bağırdığına karar verdik (bahaneye bakar mısın sevgili okur?). Baylan mı yoksa Hacı Bekir mi diye düşünürken, Mehmet'in aklına küçükken rahmetli kayınpederimle Hacı Bekir'de yediği profiteroller ve Demirhindi şurubu gedi. Bu tür durumlara hiç dayanamayan duygu insanı bendeniz de sevgili eşimi kolundan tuttuğum gibi Hacı Bekir'e sokuverdim. Hacı Bekir'in profiterolü Lebon'u maalesef tutmuyor hatta yakınından bile geçemiyor. Çikolata sosu yeterince yoğun değil. Ayrıca profiterol hamuru da çok sert. Burada yanlış yönlendirme yapmayayım kötü değil yenilebilir ve lezzetli ancak yeterince iyi değil. Demirhindi şurubunu ise son derece değişik buldum. Tadını hiç birşeye benzetemedim. Biraz üzüm şırasını ya da pekmez tadını anımsattı gibi oldu ama ona da karar veremedim. İçtim içtim içtim ve sonunda karar verebildiğim tek şey hoşuma gittiği ve tekrar denemem gerektiği oldu. Web'de araştırma yaparken Demirhindi şerbetinin Osmanlı'nın meşhur şerbetlerinden olduğunu okudum. Demirhindi ile ilgili bir alıntı:

"Demirhindi (Temr-i hindi): (Tamarindearinde / Tamarinier / Tamarind / Tamarin / Tamarindus indica / Pulpa tamarindorum cruda ) Hindistan ve tropikal bölgelerde yetisen, yayik dalli boyu 20-25 metreye ulasan sicak iklim agacidir Anayurdunun Habesistan oldugu tahmin edilmekte ise de bugün bütün tropikal bölgelerde yetismektedir Çiçek açtigi zaman çok güzel bir görünümü oldugundan yetistigi bölgelerde, yol kenarlarina park ve bahçelere dikilir. Çiçekleri sari veya kirmizi renkte olup, dallarin ucunda salkim seklinde bulunurlar. Meyveleri 20 cm civarinda, kahverengi, çok tohumlu olup, olgunlasinca açilmazlar. Gövde kismi tahta isleri ve oymacilikta kullanilir. Türkiye’de yetistigi yerler: Güney bölgelerde yetisir. Kullanildigi yerler: Yapraklari kaynatilarak elde edilen suyu solucan düsürmede ilâç olarak kullanilir. Meyvelerinden ise ilâç yapiminda istifâde edilir. Meyvenin bilesiminde elma asidi, sitrik asit, asetik asit, seker ve pektin bulunur. Tibbî kullanilmasinin disinda seker ve tatlicilikta ve vücuda serinlik ve rahatlik verdigi için serbet olarak kullanilir. Ayrica, susuzlugu giderici, ve müshil etkileri de bilinmektedir"

Geçelim diğer konumuza. Yeme içme faslı bitince evde ne yiyeceğiz faslı başladı. Çaktırmadan bıyık altından gülümsüyor musunuz bana mı öyle geliyor? :o) İşlerimizi bitirdik. Sahaflara bakındık. Buradaki sahaflarda geçtiğimiz aylara ait okunmuş dergileri 1-2 YTL gibi komik fiyatlara alabiliyorsunuz. Ev ve dekorasyon ile ilgili dergiler, National Geographic benim ilgi alanıma girenlerden. Daha sonra Balık Pazarı'na doğru yola koyulduk. Balık Pazarı pek sevdiğim bir bölge olmakla beraber burada alışveriş yaparken her anlamda dikkatli olmanızda fayda var. Favori balıkçım Dicle Balık markete girdik. Mehmet balık yemeye pek düşkün değildir ama ben her gün deniz ürünleriyle beslenebilirim. Kerem bıdık da yer düşüncesiyle mevsim balığı palamutlardan bir kaç adet temizletip aldım. Bu aralar Kerem de az da olsa yediği için palamutları domates ve acı olmayan yeşil biberle çok kısık ateşte kendi sularıyla ve yağsız buğuluyorum. Her ne kadar ızgara balığın yerini tutmasa da çok lezzetli oluyor. Kızartmayı ise evde hemen hemen hiç yapmıyorum. Unutmadan hani o palamutların kafasındaki kırmızı yelpaze şeklinde çıkıntılar var ya, merak edenleriniz için onlar balığın solungaçlarıymış. Balıkçı kasadan alıp tezgaha dizerken ustaca bir el hareketiyle parmağıyla balığa bir delik açıp solungaçları dışarı çıkarıyor ki palamutlar tezgahta prezentabl görünsün. Balıklarımızı da aldıktan sonra balık, salata eh yanında pide de olsun dedik. Hürriyet'te en iyi fırınlar listesinde (bu listeye pek itibar etmediğimi belirtmek isterim) ismi çıkan Kadıköy Komşu Fırın'ın pidesini ve tam buğday ekmeğini denemek için aldık. Akşam yemeğinde denediğimiz pide kayış gibi sertti. Canım bebişim ekmek bağımlısı oğlum bile pideyi kemirmeye çalışıp ağzında yuvarlayıp durdu ve yutmayı başarmayınca da en sonunda tükürdü. Komşu Fırın'ın pidesi gerçekten kötü. Hem sert hem de lezzetsiz. Bu sabah kahvaltıda da tam buğday ekmeğini denedik ve o da vasat. Ben anlamadım bu Komşu Fırın'ın hangi ekmeği güzel. Bilen varsa yazsın da ben de öğreneyim. Evde ekmek makinemde yaptığım ekmekler inanın tek geçer.

15 Eylül 2008

VIAPORT

Geçtiğimiz haftalarda Kerem bebek, anneannemiz ve bendeniz, görev insanları olarak sizler için Viaport'u gezdik. Bildiğiniz veya duyduğunuz üzere Türkiye'nin outleti (nasıl bir slogandır bu böyle?) Viaport Kurtköy'de açıldı. Giderken yolu bilmediğim, internetten de kroki ve yol tarifi bulamadığım için Viaport içinde yer aldığını bildiğim Tesco Kipa'nın telefonuna web sitesinden ulaştım ve güvenlik görevlisinden yolu tarif etmesini rica ettim. Tahmin edeceğiniz üzere net bir yol tarifi almak mümkün olmadı. Kurtköy gişelerinden çıktıktan sonra sağa çekip yoldan geçen plasiyer sürücüye yol tarifi sordum ve o da sağolsun bizi Viaport'a kadar götürdü. Ne yazık ki Viaport'un girişine geldiğimizi geç algılamam nedeniyle ve iyi kalpli plasiyer sürücünün de ortadan toz olmasıyla bir teşekkür düüüüütü çalamadım ve içimde kaldı. Buradan kendisine teşekkür ediyorum. O olmasaydı yan yollardan outleti bulmam imkansızdı inanın. Arabayı park ettikten sonra pusetteki Kerem, ben ve anneanne girişi bulmaya çalışırken, gördüğüm uçsuz bucaksız merdivenle (evet abartıyorum çünkü o an öyle hissettim) dumura uğradım. Viaport kapalı bir alışveriş merkezi değil. Mağazalara ulaşmak için gayet yüksek ve uzun bir merdiven var. Yürüyen merdiven mevcut ancak pusetle çıkmayı gözüm yemedi. Kerem'i kucağıma alıp puseti anneme taşıttırmayı da gözüm yemedi. Ayrıca hava aşırı derecede sıcak olmasına rağmen çok şiddetli ve uçurucu bir rüzgar vardı ki kışın Viaport'a gitmeyi düşünemiyorum. Kanyon'da da rüzgar sorunu yaşanmıştı bilirsiniz ve bu sorunu cam paravanlar koyarak nispeten çözmüşlerdi ancak buradaki sorun nasıl çözülür ya da her zaman böyle midir bilmem. Asansör olmadığı için (güvenlik görevlisi asansör yapılacak dedi, inşaat halinde böyle bir kompleksi açmak ne kadar doğru onu da bilemiyorum) ve puseti o merdivenlerden annemle beraber çıkardığımız için sinir katsayım tavan yaptı. Ama bana müstahaktır ne işim varsa bebekle outlette benim. Bu arada Kerem'le Uzungöl'e ve Sümela'ya gitmeyi daha doğrusu Doğu Karadeniz turu yapmayı da düşünüyorum ama Mehmet'i ikna etmem gerek. Şimdi gelelim Viaport'ta ne var ne yok. Market olarak Tesco Kipa var. İlk defa bir Kipa'dan alışveriş yaptım ancak basında çıkan Tesco-Kipa yolsuzluğu haberlerinden dolayı bir daha Kipa'dan alışveriş yapmayı düşünmüyorum. Diğer mağazalara gelince normal bir alışveriş merkezinde rahatlıkla bulabileceğiniz mağazaların bir bölümü burada açılmış. Outlet falan dendiğine bakmayın öyle ucuz bir şey yok. Ucuz olanlara da dönüp bakmazsınız bile. Bunun dışında Viaport'ta içinde midillilerin olacağı bir at çiftliği olacakmış. Ayrıca go-kart, motokros pistleri de olacakmış. İki sene önce Almanya'da ilk defa go-kart yapmış, her ne kadar sondan üçüncü olsam da bayılmıştım ama daha yakında da go-kart pistleri olduğu için Viaport'taki pistin ekstra bir özelliği olmayacaksa gitmeye gerek yok diye düşünüyorum. Son olarak Viaport bana sevimsiz geldi, sevemedim. Zaten hedef kitle içinde yer aldığımı da sanmıyorum. O günün en güzel olayı ise Tesco-Kipa'dan satın aldığım kakuleli dibek kahvesiydi. Türk kahvesi düşkünü değilim ama İlyas Gönen'in kakuleli dibek kahvesi gerçekten içilesi bir lezzet. İzmir'e gidersem Kemeraltı'na uğrayıp kesinlikle içeceğim. Kakule için: http://www.food-info.net/tr/products/spices/cardamom.htm

6 Eylül 2008

PAPA JOHN'S PİZZA


Hazır pizza ya da Amerikan pizzası çok tercih ettiğim bir yiyecek değil ancak metropol insanı için hızlı, doyurucu ve pratik bir çözüm. Benim hazır pizzadaki favorim nefis kenarlarıyla Little Caesars'dır. Geçtiğimiz haftalarda kayınvalideme giderken Selamiçeşme'de ani bir fren yapıp Papa John's'un önünde duruverdik. Henüz sistemi tam oturtamamışlar. Mağaza sorumlusu belki de sahibi bilemiyorum ince hamur, kalın hamur tercihi yapabilmek için biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu belirtti. Ayrıca henüz evlere de servis yapılamıyormuş. Çabuk bir şekilde menüyü inceledim ve büyük boy Küçük İtalya'da karar kıldım. 15 dk-20 dk kadar bekledikten sonra paketimi aldım ve yola koyulduk. En son bir tarihlerde Dominos'dan şu anda nevini hatırlayamadığım bir pizza sipariş vermiş ve aşırı kalın hamuru, az malzemesi nedeniyle berbat olduğuna karar verip bir daha tövbe demiştik. Papa John's hiç fena değil hatta oldukça lezzetli diyebilirim. Malzeme çok bol kullanılmış. Büyük pizza 3 kişiye fazla geliyor. Bir yerlerde üstü için kullanılan malzemelerin taze olduğunu okumuştum ne kadar doğrudur bilemiyorum ama şunu söyleyebilirim ki Papa John's lezzet olarak şu anda piyasadan farklı. Deneyin ve fikirlerinizi paylaşın. Bana göre hazır pizzacılarla ilgili en büyük problem zincir işletmeler oldukları halde yani standart ürünler sattıkları halde ürünlerdeki standardizasyonun bir türlü sağlanamaması. Bundan şunu kastediyorum: Ataşehir şubesinden sipariş verdiğiniz pizza ile Göztepe şubesinden verdiğiniz sipariş farklı kalite ve lezzette. Ayrıca aynı şubeden farklı tarihlerde sipariş verdiğiniz pizzalar da farklı kalite ve lezzette. Ve son olarak promosyon durumları ayrı bir yazı konusu. Promosyon yapacağız diye hem asıl pizzada hem de promosyon olanda malzemeden kısılması durumunu gerçekten ucuz buluyorum. Aslında malzemeden çalınması daha bir Türkçe değil mi sevgili okur? Promosyon falan yapmayın kardeşim adam gibi pizza yapın. Nokta. http://www.papajohns.com/index.htm

28 Ağustos 2008

LE PAIN QUOTIDIEN MAKARNA SOSLARI VE SÜRÜLEBİLİR ÇİKOLATALAR


Kerem diş çıkarmaya çalışıyor. Ne çıkmaz dişmiş bu Kanin dişleri. Ben de vallahi diş çıkaracağım bu gidişle. Sitedeki sorunla ilgilenemedim çünkü ilgilenecek ne halim ne de vaktim var. MMR aşımızı olmuştuk. Onun ve diş olayının etkisiyle ishal ve ateşimiz var. Sürekli "enne" (anne) diyerek bacaklarıma sarılı şekilde bütünleşik yaşadığım oğluşumun haline çok üzülüyorum.

Şimdi gelelim asıl konumuza eski gönderilerden birinde makarna sosu aldığımı yazmış kullandıktan sonra fikrimi paylaşacağımı belirtmiştim. Le Pain Quotidien'in makarna sosları Barilla'nın marketlerde satılan makarna soslarından çok daha doğal olmakla beraber, evde taze malzemelerle hazırlayacağınız basit bir sosun yerini kesinlikle tutamaz. Lezzet olarak beklentimi karşılamadı. Fesleğenli olan kaparili olana göre bir derece daha lezzetli ancak sarımsak eklemek gibi küçük bir atraksiyonda bulunmanızı öneririm. Bununla beraber hazır sos kullanmak zorunda kalırsanız kesinlikle kullanabilirsiniz. Barilla soslarında kimyasal tat hissederim ben. Bunlarda öyle bir durum yok. Fotolarını çekmeyi unuttum ama sürülebilir çikolatanın fotosu var. Az sonra...


Eski bir Nutella güzeli olarak ( bu arada TR sınırları içinde satılan Nutella kavanozları ile yurt dışındakilerin tadı tutmuyor niyeyse...) Le Pain Quotidien'in sürülebilir siyah çikolatasını beğendim. Hatta bu sıcakta sabah kahvaltımı espresso ve çikolatalı ekmekle yapıyorum. Dayanamadım kışı bekleyemeden aldım. Sırf sizi bilgilendirmek için desem inandırıcı olur mu acaba :o) Efendim, alınız yiyiniz çok başarılı. Sürülebilir çikolataların üç çeşidi var. Siyah, fındıklı ve pralin. Pralin de en kısa zamanda denenecek.

6 Ağustos 2008

KULİNDAĞ

Kulindağ'ı NTV Yakın Yeler programında izledikten sonra kesin gitmek gerek diye düşündüm. Rezervasyon için aradığımızda özellikle Pazar günleri sabahtan öğlene kadar yoğun olduklarını öğrendiğimiz için Cumartesi gününü tercih ettik. Web sitesinde tarif edilen güzergahı kullandık ancak dönüşte dolambaçlı bir yol tarif edilmiş olduğuna kanaat getirdik. Otoyoldan Riva'ya gider gibi gidip mümkün olan en son noktadan Mahmut Şevket Paşa Köyü'ne gidilebilir. Oysa web sitesi bizi Polonezköy üzerinden dolambaçlı yollardan yönlendirdi. Kulindağ, Kavacık'tan 17 km. (yaklaşık 20 dakika) uzaklıkta, Mahmut Şevket Paşa Köyü çıkışında bulunuyor. Kulindağ'a yaklaşırken web sitesinde 300 m denilen stabilize yol bana 3 km gibi geldi ve gerçekten kötü bir yol. Yağmur ve karda off-roadçu değilseniz hiç tavsiye etmem. Karşı yönden araç gelirse de problem olabilir. Ayrıca eğimli arazi üzerinde bulunduğundan, merdiven ve yüksek teraslar var. Bu yüzden çocuklar için tehlikeli, sürekli dikkat etmek gerekiyor. Biz Kerem'i yukarı çıkardık ama pusetini almadık ve sürekli gözetmek zorunda kaldık. Bir masaya konuşlanıp, sipariş vermek için bekledik. Servis elemanları amatör ve iyi niyetli. İstanbul'dakiler gibi gözleri henüz açılmamış. Mehmet bir kaç kez sipariş vermek istediğini belirtti ve biraz geç de olsa sipariş verebildik. Gelelim ne yedik ne içtik ve yemekler nasıl? Ortaya ızagara köfte, sebzeli makarna ve mevsim salata söyledik. Kendi hazırladıkları doğal limonatalardan sipariş ettik. Limonataları House Cafe ya da Zazie'deki gibi değil. Limon, şeker ve su ile yapılmış sıradan bir limonata. Izgara köfte çok lezzetliydi. Makarna için uğraşıldığı anlaşılıyordu ancak makarnanın kendisi lezzetsizdi. Sebzeli, tereyağlı sosu içine çekememişti. Salata taze yapılmıştı ve ekmekler de çok lezzetliydi. Yemek faslı bitince mekandan ayrıldık. Hava çok sıcaktı ve biz Kulindağ'ın serin olacağını düşünmüştük ama tepelerin arasında kalıyor ve sıcak. Kulindağ'da yürüyüş parkurları var. İnsanlar trekking, kamp, doğayla bütünleşme gibi amaçlarla buraya geliyorlar. Doğayla bütünleşelim ama bu sıcakta böyle dağ, tepe, dere bayır yürümek bana göre değil. Biz ayrılırken bir grup aktivite için dağ evlerinde kalmaya gelmişti. Sonuç olarak Kulindağ'ı abartılmış buldum. O kadar yol gitmeye değmez. NTV'de yayınlanınca talep artmış. Gene de siz bilirsiniz.

29 Temmuz 2008

KÖFTECİ ALİ BABA, ARNAVUTKÖY

Mudo Concept indirime girdiğinde Maslak'taki mağazaya mutlaka uğramaya çalışır ne var ne yok diye bakınırım. Bu Pazar da maaile oradaydık. Mağazada işimiz bittiğinde Boğaz'a inelim dedik ve Bebek yokuşundan aşağı inip nerede ne yesek diye bakınmaya başladık. Ortalık kalabalıklaşmaya başladığı için fazla ilerlemeden geri döndük. Bu arada Kerem bebek arabada uyuyakaldı. Acıktığımız için Mehmet Arnavutköy'deki Köfteci Ali Baba'dan köfte ekmek alıp arabada " sefil muhabbet" yapmayı teklif etti ki başka şansımız da yoktu çünkü Keroş uykusu bölününce terör estiriyor. Böylece bol soğanlı ekmek arası köftelerimiz ve ayranlarımızı Kerem bebeğin ruhu duymadan afiyetle yedik. Mehmet'in değil ama benim burayı ilk deneyişim. Gönül oturup piyazla köfte denemek isterdi elbet. Daha iyilerini yediğim de olmuştur ama Ali Baba'nın köftesini beğendim. Fazla karışık malzeme kullanmadan oldukça lezzetli köfte yapıyorlar. Dışarıda her yerde yenilemediğine göre, canınız köfte çekerse Ali Baba'ya rahatlıkla gidebilirsiniz. Ayrıca Cumartesi günü Kulindağ'daydık ve orada da ızgara köfte denedim. Onların ki biraz baharatlı ve oldukça lezzetliydi. Gelecek yazım Kulindağ ile ilgili olacak. http://www.koftecialibaba.net/

25 Temmuz 2008

İSTİNYE PARK


��stinye Park'a ������nc�� kez bu hafta i��inde Kerem'le beraber gittik. Bir ka�� konuda fikirlerimi payla��mak istiyorum:



  • 1) Mezzaluna:

Eğer İtalyan yemek istiyorsan��z Mezzaluna uygun yer. Mehmet her zamanki gibi Capricciosa, bense prosciuttolu pizza yedim ama inan��n ad��n�� unuttum. Gidilebilecek s��rprizsiz restoran.



  • 2) Far East (Dragon Express):

Uzun s��redir gitmek isteyip gidemedi��im Hilton'un i��inde yer alan Dragon'un halka a����lm���� hali. :o) Far East'in kap��s��ndan girince bir s��r�� fast food restoranla dolu kattaki g��r��lt��den ve kalabal��ktan hemen kurtuluveriyorsunuz. Dekorasyon huzur verici ve sade. Kerem bebekle hemen fazla klima almayan bir masaya kurulduk ve mama sandalyesi istedik. ��ki tane set men��leri var. Biri dana etli, di��eri tavuklu. Dana etli olan 28 YTL, tavuklu olan 25 YTL. Ben dana etli olan�� tercih ettim. ��nden ��in b��re��i istedim. Se��uan dana eti (ac��l�� ve ac��l�� oldu��u i��in bambu katm����lar. Sebzeli dana eti), sebzeli noodle ve balda k��zarm���� muz ile devam ettim. Hepsi de ��ok lezizdi. Restoran��n halkla ili��kiler sorumlusu yan��m��za gelip Kerem'i sevdi ve biraz sohbet ettik. Yemekleri ��ok be��endi��imi belirttim. Biraz a��ay��m. ��rne��in ��in b��re��i taze, tekrar tekrar kullan��lmam���� ya��da k��zarm����t��. ���� malzemesi de genellikle her yerde bulunandan biraz farkl��yd��. Mantar tad��n�� yo��un hissettim ve pek be��endim. Noodle'��n da taze pi��irildi��i belliydi. Chinese in Town'da kalm���� noodle servis ettikleri olmu��tur. PR sorumlusu Dragon'da da bu yemeklerin bulundu��unu, sadece a������lar��n farkl�� oldu��unu el fark�� olabilece��ini ve bir de daha fazla ��e��it oldu��unu s��yledi. ����ecek olarak egzotik Li��i (lychee) suyu tatt��m ama anlams��z bir tat gibi geldi. Belki de anlamam������md��r. Bir daha tatmam laz��m. O y��zden Mango suyu istedim. Kerem bebek de benim evde mayalad������m yo��urttan yedi ve yeme��in sonuna do��ru da ar��zaya ba��lad��. :o)



  • 3) Osmani:

Klasik T��rk mutfa����. Etli H��nkar Be��endi denemi��tim. Mehmet tand��r denemi��ti. Rahatl��kla gidebilirsiniz. Benim i��in ��ok bir ��zelli��i yok.



  • 4) Delicatessen:

Mudo City'nin i��inde yer al��yor. CNN T��rk'te "Mangerie" isimli bir program vard��. M��mk��n olduk��a takip ederdim. ����te o Elif Yal��n a��m���� Delicatessen'i. A����k mutfakta a������lar g��z��n��z��n ��n��nde ��al������yor. Biz oradayken uzun masada Elif ��afak diz��st�� bilgisayar��nda ��al������yordu. Re��eller, ��e��it ��e��it pastalari, soslari zeytinya��lar��, ve benzeri bir s��r�� ��ey geli��ig��zel masalara da����t��lm���� olan k������k bir gurme shop. Bak��nd��m bak��nd��m ve ��ift ��ikolatal�� brownieyi g��z��me kestirdim. Paketlemede kulland��klar�� malzemeler de tamamen do��al. Sade ve ����k. Be��endim. Tek kusur fiyatlar. Fiyatlar ger��ekten pahal��. Minicik brownieye 15 YTL ��dedim. ��ki ki��ilik gibi d������n��n. Ama tad�� kesinlikle m��kemmeldi. ����indeki yan��lm��yorsam beyaz ��ikolatayd��. Bay��ld��m bay��ld��m vallahi az geldi. Ancak evde yap��lamayacak bir ��ey de��il. Evde ��ikolatal�� ve tereya��l�� brownie denemi��tim. Tad�� yak��n ancak Delicatessen'inki kesinlikle ��ok daha lezzetliydi. Bu konuda ��al����mam laz��m. Sizler i��in fotosunu ��ektim.



  • 5) Caffe Nero:

Bilen bilir uzun s��redir Starbucks'a gitmeyi b��rakm����t��m. Ancak sigara i��ilmedi��i i��in Kerem bebekle gidilebilecek ideal mekanlar listemde yer al��yor. U��ram��yor de��ilim ama eski ba����ml��l������m yok. Caffe Nero'da karamelli espresso denedim ve kesinlikle ��ok ba��ar��l��yd��. Karamel tad�� yo��un de��ildi. S��t k��p������ ve krema ��ok ama ��ok hafifti ve san��r��m ��ok az vanilya kat��lm����t��. Starbucks'��n so��uk i��eceklerindeki abart�� v��c��k v��c��k krema ve buz olay��ndan ho��lanm��yorum. Ne diyordum kesinlikle ��ok be��endim. Bizim buraya da bir ��ube yak��nda a����l��yormu��. Di��er ��e��itleri de deneyece��im. Ma��aza m��d��r�� oldu��unu ����rendi��im kahvemi haz��rlayan Raif Bey, Kerem bebek oyalans��n da ben de rahat rahat kahvemi i��eyim diye ona s��t k��p������ ikram etti. Bizimki de bay��ld�� tabi...

23 Temmuz 2008

ZAZIE CADDE

Zazie Timeout Istanbul/ Miller tarafından 2007’nin en iyi yeni restoranı seçilmişti. Ayşe Arman da yazınca sanırım oldukça popüler oldu. Zazie'nin Cadde şubesi Göztepe ışıklarda bulunan eski North Shields'in yerine açıldı. Geçen Cuma Kerem bebekle yürüyüş yaptık ve iş dönüşünde babamızla Göztepe Parkı'nda buluştuk. Akşam yemeği için Zazie'ye gittik. North Shields zamanından beri binayı ve geniş bahçesini severiz. Uygun bir masaya konuşlandık. Kerem bebek için mama sandalyesi rica ettik ama mama sandalyeleri yokmuş. Sipariş vermişler, henüz gelmemiş. Bu duruma biraz bozuldum açıkçası. Bu kadar iddialı bir restoran bir şekilde mama sandalyesini tedarik etmeliydi. Kerem pusette oturmaktan nefret ediyor çünkü masayı göremiyor. Kendini dışlanmış hissediyor olabilir bebeğim. Bu mama sandalyesi konusu takip edilecek. Menüyü inceledik. Aklımda pizza yemek vardı ancak son anda Zazie kebapta karar kıldım. Mehmet Beef Strogonoff tercih etti. Zazie kebap lavaş üzerinde yoğurt, közlenmiş domates, patlıcan, biber, en tepede bonfile dilimleri, 1 adet köfte ve özel tereyağlı sos ile servis ediliyor. Anlatınca ağır bir yemek gibi görünmekle beraber bana pek öyle gelmedi. Sadece közlenmiş biber biraz daha fazla olmalı bence. Domates fazla baskın olmuş. (Likopen manyağı bir yemek yani). Beef Strogonoff ise mantar ve soğanla sote edilmiş bonfile dilimlerinin çilavla servis edilmiş haliydi. Çilav çok lezzetliydi. Mehmet'in tabağına bulaşmadan olur mu sayın okur? İçecek olarak yakışır yakışmaz derken limonata istedik. Ve oleeeeeeeey! Sonunda House Cafe'nin limonatasına alternatif ve en az onun kadar iyi limonata yapan bir yer keşfettim. Bayıldım. Şiddetle tavsiye ediyorum. Aklımız tatlılardan Principessa Maya'da kalarak (çikolatalı calzone) restorandan ayrıldık. Hava sıcak ve yediğimiz yemekler de çok doyurucu oldukları için tatlı yemek istemedik. Zazie bizim eve yürüme mesafesinde. Kerem'le yürüyüşe çıktığımızda bu tatlıyı deneyeceğim. Gelelim fiyatlara. Fiyatlar kesinlikle ucuz değil. Zazie kebap 30 YTL ve miktar olarak çok büyük değil, normal. Bunun dışında servis elamanları çok ilgili. Muharrem abisi Kerem'i Fenerbahçeli yapmaya çalıştı. Bir dahaki sefer çalışmalarına devam edecekmiş. Dekorasyon insanı boğmuyor, rahatsız etmiyor. Kısaca Zazie Cadde rahatlıkla gidilebilecek bir restoran. Yemekler lezzetli, servis iyi, ambiyans da güzel ve eminim hava karardıktan sonra daha da güzel oluyordur. Zazie'de her Pazar saat 10:30'dan itibaren brunch veriliyormuş. İlgilenenlere duyurulur.

20 Temmuz 2008

PAZAR GEZİMİZ: HIDİV KASRI










Anneanne ve dedemiz tatile ����kt�� ve iki hafta kadar ��stanbul d������nda olacaklar. Kerem'le nereye gidebiliriz, k������k adam�� bu s��cakta nas��l mutlu edebiliriz diye d������n��rken ��nce ��ubuklu'daki Hayal Kahvesi'ne gittik ki benim pek sevdi��im bir mekand��r. Ancak gitti��imizde servisin kapand������n�� ve i��eride dizi ��ekildi��ini ����rendik. Zaten d����ar��da da ismini bir t��rl�� hat��rlayamad������m��z bir akt��r g��rm����, bu adam bu saatte g��ne��in alt��nda ne yap��yor diye konu��mu�� ancak uyanamam����t��k. Oradan ayr��l��p bal��k����m��z Suna Abla'ya m�� gitsek yoksa ba��ka bir ��ey mi yapsak diye d������n��rken H��div Kasr��'n�� i��aret eden tabelay�� g��r��nce sap��verdik. Gitmeyeli iki sene olmu��tur san��r��m. H��div Kasr�� tam bir ��i��ek cenneti, insan��n i��i a����l��yor. Manzaras�� da m��kemmel. Kulesinden muhte��em bo��az manzaras��na sahipmi��. Kulede zaman��n��n buharla ��al����an ilk asans��r�� bulunuyormu��. Biz gitti��imizde saat ����leden sonra 3 olmu��tu ve yo��un kalabal��k yava�� yava�� da����lmaya ba��lam����t��. Brunch bitmi�� ana binada ����le yeme��i ba��lam����t��. Bu arada ����le yeme��i i��ecekler hari�� ki��i ba���� 32,5 YTL. ��sterseniz konsantre meyve sular�� dahilmi�� ama onlar�� i��ece��inize su i��meyi tercih edersiniz san��r��m. Brunch 22,5 YTL. E��er bunlar�� tercih etmiyorsan��z at����t��rmal��k ��eyler yiyebilece��iniz b��l��mler de var. Biz de bu masalardan birine konu��land��k. ��initzel, tavuk tantuni, taze meyve suyu istedik. (Dana etli bir yemek yok, sosis var.) Kerem bebekcim de bize bakarak ekmek kemirdi. H��z��m��z�� alamad��k birer s��tl�� tatl�� yiyelim dedik. Kerem bebek f��r��n s��tla����ma yalana yalana bak��nca ona biraz s��tla�� yedireyim dedim ve bizim tatl�� sevmeyen ve hi�� muhallebi yemeyen minik c��ce s��tla����m��n neredeyse yar��s��n�� mideye indirdi. H��div Kasr��'n��n bu b��l��m��ndeki yiyeceklerin yenilebilirlik rasyosu :o) hi�� fena de��il. Daha ��nce arkada��lar��m��zla geldi��imizde sadece birer i��ecek alm����t��k. ��lk defa yiyeceklerini tatt��k. Servis ettikleri meyve suyu hipermarketlerde sat��lan Exotic markas��. S��tl�� tatl��lar��n�� ��eker k��p�� olmad������ i��in yenilebilir ve hafif buldum. Servis elemanlar�� son derece kibard��. Yeme��imizi yedik, foto��raflar��m��z�� ��ektik ve biraz da muhte��em manzaray�� izleyip y��r��d��kten sonra eve geri d��nd��k. Kerem gezmeyi ��ok seven bir bebek, k������k adam pek mutlu oldu. Eve d��nd������m��zde de kuzeni Batuhan ve halas�� Esra ziyaretimize geldiler. Batuhan Kerem'i oyuncaklar��yla g��zelce oyalad�� ve ak��am oldu��unda k������k insan bitkin ama mutlu bir halde uykuya dald��.
H��div Kasr�� ile ilgili Vikipedi'den al��nt�� yapmak istiyorum:

H��div Kasr��,
��stanbul'un Beykoz il��esinde ��ubuklu s��rtlar��nda bir yap��d��r. 1907 y��l��nda M��s��r'��n son h��divi Abbas Hilmi Pa��a taraf��ndan ��talyan mimar Delfo Seminati'ye yapt��r��lm����t��r. D��nemin mimari modas��na uygun olarak art nouveau tarz��ndad��r.
H��divlik makam��,
Osmanl�� ��mparatorlu��u'nun M��s��r valilerine verdi��i ��nvand��r. 19. y��zy��l��n sonlar��nda, gen�� ya��taki "H��div Abbas Hilmi Pa��a"'n��n, Osmanl�� Devleti'nden M��s��r'daki ��ngiliz n��fuzunu k��rabilmek i��in destek sa��layabilmek i��in uzun s��reli ��stanbul'da kalmas�� gerekti. Bunun ��zerine, 1903 y��l��nda g��n��m��zde kasr��n bulundu��u yerde bulunan iki ah��ap yal�� sat��n ald��. Abbas Hilmi Pa��a bir s��re sonra yal��lar��n��n arkas��ndaki a��a��l��k yama��lar�� ve ��st d��zl������ kapsayan 270 d��n��ml��k bah��eyi de ald�� ve Delfo Seminati'ye o devrin mimari modas��na uygun olarak art nouveau tarz��ndaki 1000 m2 alan ��zerine yap��lan yap��y�� yapt��rd��.
Uzun s��re bak��ms��z kalan kas��r, 1980'lerde
��elik G��lersoy taraf��ndan restore edilmi�� ve bir s��re otel olarak da hizmet vermi��tir. ��u anda lokanta ve sosyal tesis olarak kullan��lmaktad��r. Kasr��n bir y��z��ndeki ��stanbul 'un en b��y��k g��l bah��elerinden olan d���� mekan�� ve tarihi i�� mekan��nda ayr��ca d������n gibi organizasyonlar da d��zenlenmektedir. Arkas��ndaki koruluk ve dik y��r��y���� yolu ise spor ve y��r��y���� yapanlarca de��erlendirilir.
Kasr��n mimari olarak,
Osmanl�� mimarisinin d������nda, bat��l�� tarz�� (art nouveau) vard��r. Ana giri��in ortas��nda mermerden ihti��aml�� ve an��tsal bir ��e��me vard��r. Tavan�� ��at��ya var��ncaya kadar y��kselir ve vitrayla kapl��d��r. ����inde ��e��itli yerlerinde zarif ��e��me ve havuzlar vard��r. Bina plan olarak, salonlar aras��ndaki ba��lant��lar arac��l������yla havuzun etraf��nda bir daire ��izmektedir. Bu daire sadece giri�� hol�� taraf��ndan kesilmektedir. Bu holdeki tarihi asans��r dikkat ��ekici ba��ka bir detayd��r. ��st katta ise ��zel odalar bulunmaktad��r.

17 Temmuz 2008

KİRPİ CAFE

Koşuyolu'nun sevdiğim restoran-kafesi Kirpi bir senedir Erenköy'de faaliyet gösteriyormuş ama benim haberim yokmuş. Üstelik yürüyüş yaparken her gün önünden geçer dururmuşum. Fark etmememin sebebi Sabri Özel mağazasının hemen yanından girişi olması ve Cadde üzerinde değil de içerde kalması. Geçen yaz hamileliğimin son dönemini yaşıyor olmam ve Ağustos ortasında doğum yapmam nedeniyle gezip tozacak fırsatım olmaması da bir etken. Kirpi'nin yemeklerini hep çok beğenirdim. Bugün Cajunlu ızgara tavuklu salata denedim ve gerçekten lezizdi. Daha önce de çeşitli salatalarını ve Wok yemeklerini denemiş bayılmıştım. Koşuyolu şubesi ağaçların arasında kaybolmuş, çok sakin (iş günleri, öğle yemekleri dışında) pek sevdiğim bir restoran-kafeydi. Erenköy şubesi de direkt Cadde üzerinde olmadığı için oldukça sakin. Dekorasyonu da çok hoş. Vallahi Cadde'de tıka basa dolan bir çok kafeye yemek konusunda fark atar (Örnek vereceğim; hiç sevmediğim hatta nefret ettiğim, tamamen piyasa bulduğum ve berbat yemekleri olan, ama anlamsız bir şekilde her daim dolu olmayı başarabilen, ve de çok satan bir gazetede top bilmem kaç listelerinde yer alan. Aynı gazeteye başımdan geçen tatsız bir olayı yorum olarak yazmama rağmen neden yayınlanmadığını anlamadığım, bir şekilde şişirildiğini düşündüğüm mekan "Midpoint"). Fiyatları da uygun. Ey Cadde halkı, deneyiniz ve memnun kalmazsanız geliniz en ağır yorumu yazınız. Söz veriyorum sansürsüz yayımlayacağım. Bir de Kirpi kafenin sahibini falan tanımam herhangi bir kuponum, happy hourum, vb...durumum yok. Tamamen tecrübesel yazıyorum.http://www.kirpicafe.com/

7 Temmuz 2008

PINK MARTINI KONSERİ, ASTORIA OKKO, G-Mall NUM NUM

Geçtiğimiz Pazar günü uzun zamandır ilk kez bir konsere gidebildik. Cemil Topuzlu'daki Pink Martini konseri malum inşaat rezilliği dışında pek keyifli geçti. Pink Martini'nin hem "Sympathique" hem de "Hang on little tomato" albümlerini hiç sıkılmadan defalarca dinlemişimdir. Son albümleri "Hey Eugene"' yi de de en kısa zamanda edinmek gerek. Piyanist ve orkestranın kurucusu Thomas Lauderdale hem cüssesiyle hem de kişiliğiyle son derece sempatik bir kişilik. Solist China Forbes'u karizmatik buldum. Karizmatik kelimesi genelde erkeklerle özdeşleştirilen bir kelime ama bence öyleydi. Sahneye hakimdi. Gelelim konser öncesi aktivite planımıza. Niyetimiz İstanbul Modern'e gitmekti ama Kerem bebek diş çıkarma ve yürümek isteyip yürüyememe modunda olduğu için akşama kadar iki adet köle İsaura olarak onu mutlu etmeye çalıştık ve ancak akşam anneannesine bırakabildik. Böylece kalan kuş kadar zaman içinde önce Astoria'ya uğradık ki kendisi City's'den hallice, sinek avlayan ve beni derin bir hayal kırıklığına uğratmış olan nadide alışveriş merkezlerimizden biridir. Şöyle bir turladıktan sonra Okko'ya girdik ve tabi gurme market diye nam salan Okko'yu başladım tavaf etmeye. Gurme market fikri kesinlikle çok hoş ancak Avrupa ülkelerinde ne bileyim örneğin Zürih'teki sıradan bir Migros'a girip rahatlıkla bulabileceğiniz ve fiyatları da ulaşılabilecek düzeyde olan bir çok ürün bana çok pahalı satılıyor gibi geldi. Prosciutto'lara bakayım dedim 6-8 dilim vakumlanmış paket 28 ytl. Hangi kalitede, lezzetli mi onu da bilemiyorum. E ben boşuna dışarı çıktığımda peynirleri, prosciuttoları valimize doldurmuyormuşum değil mi sayın okur. Başka örnek.. Camembert peynir fiyatı Migros'tan pahalı Şütte'den ucuzdu. Sonra düşündüm tabi adamlar kimbilir kaç YTL kira ödüyor Astoria'ya. E hedef müşteri kitlesi de sen olamazsın dedim kendime, sabahların sultanı Seda Sayan Hanımefendi olur tabi. Okko'yu da tükettikten sonra Nişantaşı'na mı takılsak diye düşünürken konser için giriş Cahide'nin olduğu yokuşumsu yerden verilmiş olduğu için, G-mall'da karar kıldık ve tabi Num Num'a gittik. Num Num tıka basa doluydu. Konserciler, sinemacılar, Nişantaşı sakinleri. Birer pizza ve birer limonata ısmarladık. Doğal limonataları şeker küpü olmadığı için benden geçer not aldı ama House Cafe'nin limonatasını tutmaz. Pizzalar ise iyi olmakla beraber Caddebostan Zanzibar'da (http://www.cafezanzibar.com.tr/) da servis edilen lavaş hamuru gibi hamurdan son derece ince ve kenarları çıtır çıtır dökülen pizzalar olduğu için çok sevdiğimi söyleyemem. Pizzanın yanında servis edilen sosa bulanmış rokaları büyük bir iştahla gövdeye indirdim. Bu arada Num Num'da servis biraz yavaştı. Yemekten sonra Via Gelato'yu görünce hemen dondurma istiyorum diye tutturdum. Gianduja yokmuş, beyaz çikolatalı ve çikolatalı dondurmamı da yedim ve artık konser için hazırdım. (Boşan da semerini ye diyorsanız, dilinize biber sürerim :o) ) Dondurma bardaki görevliyle de konuştum. Via Gelato'nun dondurmaları hazır geliyor dedi. Daha önceki yazılarımdan birinde Caddebostan'daki Via Gelato'nun kapandığını yazmış, usta kaçmış diye duyduk şeklinde bilgi vermiştim. Yokmuş öyle bir şey.

3 Temmuz 2008

LE PAIN QUOTIDIEN

Bugün Kerem bebekle anneannemizi de aldık, arabaya atladık ve kesin esiyordur diyerek Kanyon'a doğru yola koyulduk. Gerçekten de Temmuz sıcağında bile Kanyon'un bazı bölümleri sıkı esiyordu. Biraz dolaştık, Wagamama'da yemeğimizi yedik ve sonra Le Pain Quotidien'de kahve molası verdik. Çok da iyi ettik çünkü İstanbul'da senelerdir yediğim en başarılı çikolatalı kruvasanı yedim. Ne Paul, ne Beyaz Fırın, ne burnumun dibindeki BenBee Swiss Bakery...Bu arada margarinle yapılmış kruvasan da tahammül edemeyeceğim şeylerden biridir. Kruvasan tereyağı ile yapılmalı. Nokta. Tabi filtre kahvesiz çikolatalı kruvasan da düşünemiyorum. Le Pain Quotidien'in filtre kahvesi de çok lezzetliydi. Kerem bebek mama sandalyesine kuruldu ve anneannesinin minik çikolatalı muffinin yarsının içini çaktırmadan mideye indirdi. Küçük adam çok komik, masaya düşen kırıntıları minik pufidik parmaklarıyla topladı ve onları da yedi. Bebeklere bu ayda muffin yedirilir mi diyenleriniz olacaktır eminim. Kerem'in sağlıklı beslenmesine çok dikkat ediyorum ama farklı tatları da tatmalı diye düşünüyorum. Bu dönemde onun hevesini kırmak yerine her şekilde destek vermeye çalışıyorum. Le Pain Quotidien'e bayıldım ben. Kahve molamız bittikten sonra organik reçellerini, makarna soslarını ve ekmeklerini inceledim. Üzümlü ve beş tahıllı ekmeği dilimletip aldım. Makarna soslarında 3 al 2 öde kampanyası vardı. Kapari ve zeytinli, bir de sarımsaklı ve fesleğenli sos aldım. Hazır makarna soslarını evde pek tercih etmeyiz. Ama bunu denemem lazım diye düşündüm. Sonucu sizlerle paylaşacağım. Eski bir Nutella güzeli (İlk evlendiğimizde Mehmet öyle derdi bana) olan bendenizin aklı sürülebilir çikolata kavanozlarında kalarak mekanı terk ettim. Not: Kışa girerken o çikolata kavanozlarından çeşit çeşit alınıp stok yapılacak ve bu durum Mehmet'ten saklanacak. Aramızda kalsın!!!

2 Temmuz 2008

CLUB VOYAGE BELEK SELECT




Sevgili İmge, ( bknz. http://imgetan.blogspot.com/) sonunda Kerem'den fırsat bulup bu gönderiyi yazabiliyorum. En iyisi tatilimizi baştan anlatayım. Ben ilk defa Sabiha Gökçen'den uçtum ve trafik açısından pek rahat oldu. Bebişle tatile çıkacağımız için arabayla gidip havaalanının otoparkına park etmeyi düşünüyorduk. Sabiha Gökçen'in otopark tarifesi de bildiğimiz kadarıyla makuldu ancak son dakika golü, işletme Limak Şirketler Grubu'na geçmiş ve otopark ücretleri de %70 (hatta daha bile fazla olabilir) artmış, bu konu gazetelerde de eleştirilmişti. Kendilerini bir yerlere havale edip, taksiyle gitmeye karar verdik. İstanbul'da taksiye binmekten hiç haz etmediğim için shuttle servisinde karar kıldık. Herkese tavsiye ederim. (http://www.securedrive.com.tr/) Volkswagen Caravelle ile adresinizden alınıyorsunuz.
Çok şükür uçak bebek doluydu ve Kerem bebek de arıza çıkarmadı. Antalya'ya indiğimizde ETS görevlileri bizi karşıladı ve otele sorunsuz transfer edildik. Bu arada executive paketi satın aldığımızı belirteyim ki yazımın sonunda siz de otelin artılarını ve eksilerini görüp bu paketi satın almaya gerek olup olmadığına karar verin. Bu yazıyı objektif bir gözle yazmaya çalışacağım, ne ETSciyim ne de rakiplerindenim. Ne diyordum, otele vardığımızda kimse bizi karşılamadı çünkü hırdavatçı bir firmanın bayi toplantısı varmış ve herkes onlar için seferber olmuştu. Oysa bize söylendiği üzere çiçeklerle karşılanmayı beklemiştim:o) Bayi toplantısını görünce başımdan aşağı inen kaynar sularla, bebeğim kucağımda resepsiyonda kalakaldım. Bayi toplantısı olan tesiste tatil yapmak ne menem bir şey yaşayanlar bilir. Fazla söze ne hacet. Böyle bir tesisin olması gereken müşteri profilinden çok uzak, kendisi böyle bir tesisin ücretini karşılayamayacak veya karşılayabilecek ama böyle bir tercih yapmaktan uzak olan insanlarla tatil yapma fikri beni çıldırttı. Burada elitistlikle suçlanacağımdan eminim ama eğer insanlara ciddi rakamlar ödeterek bu tesisi pazarlıyorsanız, "high season" da bayi toplantısı kabul etmemelisiniz. Çalışan servis elemanları bile söz konusu güruhun görgüsüzlüğünden ve kabalığından rahatsız oldular ve bunu sohbetlerimizde dile getirdiler. Neyse ilk şoktan sonra bizimle tatil süresince ilgilenen Misafir İlişkileri Sorumlusu Olga Hanım ile tanıştık. Olga çok şeker bir insan ve tüm tatilimiz boyunca bir dediğimizi ikiletmedi, elinden geleni yaptı. Çok iyi Türkçe konuşuyor. Daha önce TGRT'de çalışmış olduğunu öğrendik.
Odamız kesinlikle çok konforluydu. Bebek yatağı isteğimiz üzerine konulmuştu. Geniş bir terasımız olması ve odanın da geniş olması bizim için önemliydi çünkü eski tatillerdeki gibi saatlerce güneşlenmek ya da denize girmek tahmin edeceğiniz üzere mümkün değildi. Odada bol bol vakit geçirecektik. Belirtmeliyim ki Voyage Belek kesinlikle çok güzel bir tesis. İnce ayrıntılar var. Odalarda kullanılan tekstilden tutun da, banyodaki armatürlere kadar bir çok ayrıntı pek başarılıydı. Kerem bebek babasıyla bol bol hidromasaj küvetine girdi ve çok eğlendiler. Bu arada bebekliler için not; biz yanımıza eczaneden antiseptik solüsyon alıp hem küveti hem de jakuziyi dezenfekte ettik. Bebişi sokacağımız için ne olur ne olmaz dedik ve çok şükür bir problem de yaşamadık. Ne diyordum...odayı anlatıyordum. Oda dışında köyün içinde belirli noktalara serpiştirdikleri modern objelere bayıldım. Gelelim deniz mevzuna. Deniz öğlene kadar çok güzeldi ancak öğleden sonra rüzgarlı, dalgalı ve doğal olarak kum olduğu için de bulanıyor yoksa mavi bayraklı. Kemer'in denizini aramadım desem yalan olur. Ama bunu bilerek gittiğimiz için pek sorun etmedik.
Asıl sorunsa yemeklerdi. Ah İmgecim, sanırım geçen sene yemekler iyiydi çünkü bu sene ana restoranın yemekleri çok ama çok başarısızdı. Berbat kelimesini kullansam inan abartmış olmam. Biraz detay vermek istiyorum. İlk bir kaç gün kahvaltımızı ana restoranda yaptık. Hamur işleri çok kötüydü. Poğaçalar, simitler "at kafayı yarsın" denilecek kadar sert ve lezzetten yoksundu. Daha sonra çıkışımıza kadar odaya kahvaltı istedik. Çok da iyi oldu. Terasta denize karşı ve Kerem'le sakin sakin güne başlamış olduk. Öğle yemekleri için mecburen ana restoranı kullandık ve ben resmen aç kaldım. Izgarada bir gün dışında her gün tavuk çıktı. O da sert ve lezzetsiz. Hamileyken beyaz et yiyememeye başlamıştım ve hala da genellikle yemiyorum. Patates kızartmasının tam pişmemiş ve içi buzlu buzlu servis edildiğine şahit oldum. Hangi birini anlatayım bilemiyorum. Nasıl yıkanıyorsa bazı günler temiz yemek tabağı bulmak bile sorun oldu. Yemekler genelde çok lezzetsizdi ve uzun kuyruklar vardı. Gözlemlediğim kadarıyla aşçılar çok genç ve büyük ihtimalle tecrübesiz olabilirler. Bir de benim daha önce gittiğim tesislerde gözlemlediğim baş aşçı restoranı her gün denetler, kontrol eder. Maalesef Voyage Belek'te ana restoranı ne denetleyen ne de kontrol eden var. Restoran fabrika tesis mantığıyla işliyor. En dramatik olansa aşçılar ve ETS çalışanları yemeklerin vehametinin farkında değiller ya da değillermiş gibi yapıyorlar. Benim sorguladığım nokta şuydu. ETS bunu bilinçli olarak maliyetten kısıp, kar marjını yükseltmek için yapıyorsa çok yanlış yapıyor. Satın almacıda da problem var. Anlatya'da bu mevsimde içi bu kadar beyaz domatesleri servis eden tesisisin o 5 yıldızlarını tek tek sökmek gerek! Haksız mıyım sayın okur? Sayın ETS, artık bu duyumlar çok çabuk yayılıyor. "Word of mouth" diye bir kavram var!!! Emin olun ne yaparsanız kendinize yaparsınız. Benden söylemesi...
Akşam yemeklerimizi alakart restoranlarda yiyebildiğimiz için şanslıydık. Fransız Bistro'su dışında alakartlar çok başarılıydı. Hayatımda yediğim en berbat Cafe de Paris soslu biftek (bonfile olmalıydı) servis edildi. Sos ayrı bir rezalet, et sinir içinde ve kazık gibiydi. Hint Restoranı Jashan (kuzu ısmarlayın, aşçı Pakistan'danmış), Meksika Restoranı (dana fajita ısmarlayın) ve Çin Restoranı kesinlikle çok iyiydi. Rum tavernasında canlı müzik iyiydi, yemekler de idare ediyordu. Son gece ücretli olan (cüzi bir rakam) Teppanyaki Japon Restoranı'na gittik ve Endonezyalı aşçı çok başarılıydı. Hem çok eğlendik, hem de son derece leziz yemekler yedik. Pastane ve Sütiş tatlıcısı da maalesef benden geçer not alamayacak kadar vasattı. Tatlılardan sorumlu aşçının sanırım haşhaş zaafı var. Haşhaşlı kek, haşhaşlı puding, haşhaşlı muhallebi ve her gün aynı tatlılar. Bayılttı bizi.
Prensip olarak hijyen açısından havuzlara hiç bulaşmadık. O yüzden havuzlarla ilgili yorum yapamıyorum ama büyüklük ve görüntü açısından gayet başarılı görünüyorlardı. Başka başka...Bir de yazmazsam olmaz çalışanlar, restorandan tutun da kat görevlilerine kadar son derece konuksever ve özveriliydi. Odamızı her gün yaşanabilir hale sokan ve ayrılacağımız gün Kerem'e havlulardan, pet su şisesi kapağından mavi gözlü fil yapan Dudu ablamıza sevgiler gönderiyorum.
Sunset Jazz Bar'dan bahsetmezsem olmaz. Canlı müzik harikaydı ama biz Kerem yüksek sesten rahatsız olacağı için sadece uğrayıp çıktık yoksa sigara içilmiyor. Planet Bar'ı da ücretsiz kullanabildiğimiz için espresso zevkimizden mahrum kalmadık. Normal barlarda sadece nescafe servis ediliyor.
Yazmayı unutmuşum ekleme yapayım. Voyage Belek'in SPA'sına bayıldım. Ambiyans harikaydı. Loş, çok hoş dekore edilmiş, dinlendirici. Meltem(soyadını unuttum) bana 20 dk. sırt masajı yaptı ve çok başarılıydı. Ege Üniversitesi'nden mezunmuş. Daha önce başka bir tesisin SPA'sında Endonezyalı bir masöze Bali masajı yaptırmış, kadının aceleci ve baştan savmacı tutumundan rahatsız olmuş, dolayısıyla rahatlayacağıma daha beter stres olmuştum.
Son gün otelden ayrılırken, bavullarımızı resepsiyona gönderdik ve ana binada lobide otururken, bir kaç ailenin Müşteri İlişkileri yetkilileriyle tartıştığına şahit olduk. Ne yalan söyleyeyim açtık antenleri dinledik. Zaten duymamak mümkün değildi. Konu tahmin edeceğiniz üzere yemeklerdi. İnsanlar yemeklerin berbat olduğunu, lezzetli yemek bulmakta zorlandıklarını dile getiriyorlardı. Alakartları öneren görevlilere rezervasyon yapmanın mümkün olmadığını ifade ediyorlardı. Benim gözlemlediğimse alakartlar sınırlı sayıda misafir ağırlıyor ve maalesef executive odalarda kalanların önceliği var. Dolayısıyla normal odalarda kalanlar bu konuda biraz şanssız olabilirler. Onları tartışır halde bırakıp otelden ayrıldık.
Son olarak bebekli ilk tatilimiz, ana restoranın kötü olması dışında gayet güzel geçti. Kerem hasta olmadı. Güneş yanığı da olmadı. Denize girdi D vitamini aldı. İnsanlara gülücükler dağıttı ve sosyalleşti. Bir anne tatilden başka ne ister ki? :o)))


Dip Not: Üstteki fotoları 06.11.2008 tarihinde ekledim. Fotoğrafları Teppanyaki Restoran'da çekmiştim.

28 Haziran 2008

İSTANBULDERE ALABALIK EVİ

Sanırım bilmeyen yoktur ama gene de yazayım dedim. Sapanca'ya gidip İstanbuldere'de balık yememek olur mu? Olmaz tabi. Baktık bu hafta sonu bir programımız yok. Atladık arabaya soluğu Sapanca'da aldık . İstanbuldere'ye ilk gittiğimde kiremitte alabalık buz gibi gelmişti. Çok kalabalıktı ve servis gerçekten berbattı. Artık okullar kapandı, sınavlar bitti. Tatilciler tatilde, köylüler köylerinde, Bodrumcanlar Bodrum'da. Ortalık sakinken gitmeli İstanbuldere'ye. Bugün servis hızlıydı. Gelelim ne yenir ne içilir? Masanıza hemen tereyağı ve kızarmış ekmek geliyor. Kiremitte mantar ve peynirsiz olmaz mutlaka sipariş etmelisiniz. Alabalık sevdiğimi söyleyemem ama kiremitte alabalıkları gerçekten leziz, üstelik servis elemanı sizin için kılçıkları ayıklıyor. Salataları taze geliyor, beklemiş değil. Közlenmiş patlıcanı tavsiye ederim, çok başarılıydı. Tavsiye etmeyeceğim ve kesinlikle uzak durulması gereken şey tereyağda karides. Gerçekten katletmişler karidesleri. Sorun şu ki hem pul biberi basmışlar hem de yağda yüzüyordu karidesler. Aşırı acı pul biber karides tadını baskılamış. Kötüydü vallahi. Ama keyfimizi kaçıramadı. E tabi hava da gayet serin olduğu için birer de bira söyledik ve afiyetle yedik yemeğimizi. Kerem bebek ortadan geçen, kurumaya yüz tutmuş deremsi su akıntısının şırıltısına bayıldı. Bayağı bir gülücük ve kahkaha saçtı. Bir de erken giderseniz hamaklı masalardan birini kapabilirsiniz. http://www.istanbuldere.net/

24 Haziran 2008

CITY'S'DE SOLUKLANMAK İÇİN COOKSHOP

Gideli uzun zaman oldu ama bir türlü yazamamıştım. City's'de alışveriş yaptıktan sonra hızlıca ama fast food olmayan yemek için CookShop hoş bir restoran. Yemekler başarılı. Servis elemanları da gayet sempatik. Fiyatlar ucuz değil ama idare ediyor. E Nişantaşı'nın göbeğindesiniz. Bir de yemekle ilgisiz ama bebeği olanlar CookShop ile aynı katta bulunan Premaman'a uğrayın. Kerem'e çok uygun fiyata kot mont, şort, gömlek buldum. Hem kaliteli hem de uygun fiyatlı.

26 Mayıs 2008

HAN RESTORAN DA "OUT" !

Pazar günü Kerem'le beraber akşam yürüyüşü yapıp bir yerlerde yemek yiyelim dedik. Bebişle gidebileceğimiz, sigara içilmeyen ya da bahçesi olan bir restoran olsun istedik. Kırıntı'ya mı gitsek diye düşünürken çok kalabalıktır diye Han'a gidip İskender yemeye karar verdik. Şaşkınbakkal'a kadar puset önde biz arkada yürüdük. Tahmin ettiğimiz gibi yan bahçesinde Kerem'le rahat etmesine ettik ama porsiyon konusunda dumura uğradım. Sorun lezzet ya da servis değil. Han'ın İskender'i yenilebilirlik açısından gayet iyi. Ne çok yağlı, ne çok soslu. Seçiminize bağlı olarak yanında servis edilen közlenmiş patlıcanı da çok yakıştırıyorum. Sorun bir zamanlar Tike'den soğumamıza yol açan porsiyon sorunu. İskenderlerimizi bir buçuk porsiyon söyledik ancak gelen servis bir porsiyon gibiydi. Dolayısıyla bir porsiyon ısmarlamadığımız için kendimizi enayi gibi hissettik. Gibisi fazla. Daha öz bir ifadeyle kazıklandık. Fiyat yüzde elli artıyor ama porsiyon büyüklüğü artmıyor. Nedeni belki de yoğurdun Manyas'tan zeytinyağın Edremit'ten gelmesidir!!! Sanırım en son 2004 yılında Şaşkınbakkal Tike'de benzer bir durum yaşayıp; "ödediğimiz hesapla Günaydın'dan kilo kilo et alıp, Bostancı sahilinde mangal yapıp halka karışsaydık daha iyi olurdu gözüm" moduna girdiğimizi hatırlıyorum :o) Ondan sonra da bir daha Tike'ye gitmedim. Bazen dondurmalı irmik helvasını özlediğim oluyor ama prensip meselesi. Vazgeçilmez değil. Diyeceğim şudur; bir restorana ödediğim yüksek hesap karşılığında lezzet, ambiyans, ya da tadımlık değil doyumluk porsiyon ararım. Yoksa "şu mekan trendy hobaaa hadi takılalım" durumları bana göre değil. O yüzden de Han "out" oldu.

21 Mayıs 2008

ROKOKO DİVAN'DA YENİR

Pazartesi günü uzun süredir ertelediğimiz bazı işlerimizi halletmek için Kadıköy'e gittik. Tatlı krizimiz tutunca soluğu tekrar Baylan'da aldık. Değişiklik olsun dedim ve Kup Griye yerine Adisababa ve Rokoko arasında gidip geldikten sonra ikincide karar kıldım. Genel olarak başarılı olmakla beraber, Rokoko'nun içinde beze olması durumu beni yerken zorladı. Rokoko Divan'da yenir ve benim için klasiktir. Fenerbahçe Divan'ı özledim ben. Kalamış değil Fenerbahçe'dekini. Ne güzeldi bahçesi. Erenköy çok kalabalık oluyor, hoşlanmıyorum.

15 Mayıs 2008

ADANA DOSTLAR KEBAPÇISI SÜPER AMA...

Lahmacun ve Adana kebap yiyebildiğim tek restoran senelerdir gittiğimiz Yenisahra'daki Adana Dostlar Kebapçısı. Bugün öğle yemeği için Adana Dostlar'a gittik. Adana kebap, çöp şiş, lahmacun, tulum peyniri ve dondurma ile servis edilen kadayıfı şiddetle tavsiye ediyorum. Bir tarihlerde Göztepe'deki şubeden eve sipariş vermiştim ama aynı lezzeti alamadım, bunu da not düşmek isterim. Adana Dostlar'daki tek problem hala, evet hala sigara içilmeyen bir salonlarının olmaması. Bence çok da büyük bir problem. Havalandırmaları da yetersiz. Bunu bugün de dile getirdim ve aldığım cevap şu oldu: "Devlet bile bu soruna çözüm getiremedi." Bu cevap benim için tatmin edici olmaktan uzak, zavallı bir cevap. Çok katlı binada birden fazla yemek salonu olan bir restoran nasıl olur da bir katını sigara içilmeyen bölüm olarak ayıramıyor bunu anlamıyorum. Restorana talep çok, akşamları ve hafta sonları rezervasyonsuz yer bulmak mümkün değil. Senelerdir lezzetten ve kaliteden ödün vermediler. Fiyatlar da makul. Bunların hepsi tamam ama bu sigara meselesi bizi bozuyor. Eğer korkuları "Müşteri gelmez!" ise, onlara Starbucks örneğini vereceğim. Starbucks'larda da sigara içilmiyor ama her zaman dolular. Sigara içenler hava soğuk olsa da, dişleri takırdasa da paşa paşa oturuyorlar kapının önünde işte. Üstelik o bölümlerde bile yer bulunmuyor. Demek ki oluyormuş. Bu zihniyet değişmeli. Devlet en azından 1 taneden fazla yemek salonu olan restoran ve işletmelere en az bir salonun sigara içmeyenlere ayırılmasını şart koşmalı. Bu arada bugün fosur fosur sigara içip bizi de pasif içici yapan ve zehirleyen insanları da buradan kınıyorum.

4 Mayıs 2008

LONDRA HAVASI, MİRO, LİTERA, LEBON VE BİR PAZAR GÜNÜ

Yaklaşık iki hafta önce yaşadığımız travmayı kelimelerle anlatmam mümkün değil. Biricik bebeğimiz, oğluşumuz, gözümüzden sakındığımız meleğimiz bir anda hastanelik oldu. Sabah başlayıp akşama kadar süren tetkikler ve gece yarısı karar verilen ameliyat. Çocuk cerrahı üstada çok şükür ulaşabilmemiz ve gecenin köründe toparlanan ekip, başlayıp çabucak biten ameliyat. Çok şükür en kötüsü gelmedi başımıza ve atlattık ama yerde miyiz, gökte miyiz bilemedim ben. Ağlamaktan halden hallere girdik. Hani canımdan can koptu gitti. Uzatmayacağım. Yemek blogu bu, ağlama duvarı değil. Toparlandık, atlattık, nokta.
Pera Müzesi'nde Miro sergisinin başlayacağını öğrendiğimden beri iple çektim gideceğim günü. Bu sabah kalkıp havayı bulanık görünce hemen karar verdik. Kerem'i anneanne ve dedeye teslim ettik ki bayılıyor onlara, onlar da Kerem bebeğe tabi. Trafik pek rahattı. Müzenin tam açılış saatinde girdik. Şükür pek kalabalık değildi. İspanyol turistler ve bizden başka pek kimse yoktu. Öte yandan İstanbul nüfusunu düşündüğümde, tam bir hayal kırıklığı. Yurdum insanının sanata ilgisiyle ilgili burada daha fazla yorum yapmak istemiyorum. Giriş sadece 7 ytl. Öğrenci ve öğretmenlere, öğretim üyelerine indirim var. Sergi Maeght Koleksiyonu'ndan baskılar, resimler, ve heykeller içeriyor. Zaten küratör de aynı aileden Yoyo Maeght ki kendisi çocukluğunun önemli bir bölümünü Miro ile paylaşmış. Maeght ailesi sanatçılara daha özgür bir çalışma ortamı sağlamak adına ilk modern sanat vakfını kuran aile ve Joan Miro'nun aile içinde her zaman özel bir konumu olmuş. Son derece keyif alarak gezdim sergiyi ve umarım bir gün Barselona'daki Miro Müzesi'ne de giderim. Bunun dışında bir de Burhan Doğançay ve Jacques Villegle Kolaj-Dekolaj sergisi vardı ki, o da ayrıca enteresan ve keyifle gezdiğimiz bir sergi oldu bizim için. Küratör Philippe Piguet.
Sergileri gezip Pera Müzesi'nden ayrılınca yemek için Galatasaray'daki Litera'ya uğradık. Manzarası kadar yemekleri de güzel. Birer kadeh kırmızı şarap eşliğinde benim için Mantarlı Fileminyon, Mehmet için Piliç Şinitzel ısmarladık. Mantarlı fileminyon gayet başarılıydı. Sosu, etin pişme kıvamını çok beğendim. İlgilenenler için :
http://www.literarestaurant.com/
Oradan çıktık ve tabi bende bir tatlı yeme isteği bir tatlı yeme isteği. Soluğu Burç Lebon'da aldık ve profiterole dadandık. Yetmedi bir de paket sardırdık evdekiler için. Gerçekten leziz mi leziz. Filtre kahvemizi de içtik ve tuttuk evin yolunu. Yakın bir zamanda Cengiz Semercioğlu'nun bir yazısını okumuştum Lebon'la ilgili. İnci ve Lebon'u karşılaştırıyordu yazısında ve Lebon'cuydu
. Ben de Lebon diyorum.
Sergi uzun süre İstanbul'da. Kaçırmayın derim.