4 Mayıs 2008

LONDRA HAVASI, MİRO, LİTERA, LEBON VE BİR PAZAR GÜNÜ

Yaklaşık iki hafta önce yaşadığımız travmayı kelimelerle anlatmam mümkün değil. Biricik bebeğimiz, oğluşumuz, gözümüzden sakındığımız meleğimiz bir anda hastanelik oldu. Sabah başlayıp akşama kadar süren tetkikler ve gece yarısı karar verilen ameliyat. Çocuk cerrahı üstada çok şükür ulaşabilmemiz ve gecenin köründe toparlanan ekip, başlayıp çabucak biten ameliyat. Çok şükür en kötüsü gelmedi başımıza ve atlattık ama yerde miyiz, gökte miyiz bilemedim ben. Ağlamaktan halden hallere girdik. Hani canımdan can koptu gitti. Uzatmayacağım. Yemek blogu bu, ağlama duvarı değil. Toparlandık, atlattık, nokta.
Pera Müzesi'nde Miro sergisinin başlayacağını öğrendiğimden beri iple çektim gideceğim günü. Bu sabah kalkıp havayı bulanık görünce hemen karar verdik. Kerem'i anneanne ve dedeye teslim ettik ki bayılıyor onlara, onlar da Kerem bebeğe tabi. Trafik pek rahattı. Müzenin tam açılış saatinde girdik. Şükür pek kalabalık değildi. İspanyol turistler ve bizden başka pek kimse yoktu. Öte yandan İstanbul nüfusunu düşündüğümde, tam bir hayal kırıklığı. Yurdum insanının sanata ilgisiyle ilgili burada daha fazla yorum yapmak istemiyorum. Giriş sadece 7 ytl. Öğrenci ve öğretmenlere, öğretim üyelerine indirim var. Sergi Maeght Koleksiyonu'ndan baskılar, resimler, ve heykeller içeriyor. Zaten küratör de aynı aileden Yoyo Maeght ki kendisi çocukluğunun önemli bir bölümünü Miro ile paylaşmış. Maeght ailesi sanatçılara daha özgür bir çalışma ortamı sağlamak adına ilk modern sanat vakfını kuran aile ve Joan Miro'nun aile içinde her zaman özel bir konumu olmuş. Son derece keyif alarak gezdim sergiyi ve umarım bir gün Barselona'daki Miro Müzesi'ne de giderim. Bunun dışında bir de Burhan Doğançay ve Jacques Villegle Kolaj-Dekolaj sergisi vardı ki, o da ayrıca enteresan ve keyifle gezdiğimiz bir sergi oldu bizim için. Küratör Philippe Piguet.
Sergileri gezip Pera Müzesi'nden ayrılınca yemek için Galatasaray'daki Litera'ya uğradık. Manzarası kadar yemekleri de güzel. Birer kadeh kırmızı şarap eşliğinde benim için Mantarlı Fileminyon, Mehmet için Piliç Şinitzel ısmarladık. Mantarlı fileminyon gayet başarılıydı. Sosu, etin pişme kıvamını çok beğendim. İlgilenenler için :
http://www.literarestaurant.com/
Oradan çıktık ve tabi bende bir tatlı yeme isteği bir tatlı yeme isteği. Soluğu Burç Lebon'da aldık ve profiterole dadandık. Yetmedi bir de paket sardırdık evdekiler için. Gerçekten leziz mi leziz. Filtre kahvemizi de içtik ve tuttuk evin yolunu. Yakın bir zamanda Cengiz Semercioğlu'nun bir yazısını okumuştum Lebon'la ilgili. İnci ve Lebon'u karşılaştırıyordu yazısında ve Lebon'cuydu
. Ben de Lebon diyorum.
Sergi uzun süre İstanbul'da. Kaçırmayın derim.

2 yorum:

  1. Özlem, çok çok geçmiş olsun. Kerem bebiş ile ilgili her şey yoluna girmiştir umarım... Ve inşallah bu rahatsızlığı da size yaşattığı son korku olur.

    Pera Müzesi'ne ben de bayılırım ve sergilerini takip ederim. Süper bir gün planlamışsınız. Miro'yu (!!) değil ama Lebon'u en kısa zamanda deneyeceğiz. :))

    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Ah İmgecim, teşekkür ederim çok naziksin. Kerem çok şükür iyi. Ama şimdi de evimi su bastı desem inanır mısın? Allahım sen akıl sağlığımı koru! Hayat bazen hepimizi çok zorluyor. Bu bir dönem geçecek geçecek geçecek...

    YanıtlaSil