Pazar günü Kerem'le beraber akşam yürüyüşü yapıp bir yerlerde yemek yiyelim dedik. Bebişle gidebileceğimiz, sigara içilmeyen ya da bahçesi olan bir restoran olsun istedik. Kırıntı'ya mı gitsek diye düşünürken çok kalabalıktır diye Han'a gidip İskender yemeye karar verdik. Şaşkınbakkal'a kadar puset önde biz arkada yürüdük. Tahmin ettiğimiz gibi yan bahçesinde Kerem'le rahat etmesine ettik ama porsiyon konusunda dumura uğradım. Sorun lezzet ya da servis değil. Han'ın İskender'i yenilebilirlik açısından gayet iyi. Ne çok yağlı, ne çok soslu. Seçiminize bağlı olarak yanında servis edilen közlenmiş patlıcanı da çok yakıştırıyorum. Sorun bir zamanlar Tike'den soğumamıza yol açan porsiyon sorunu. İskenderlerimizi bir buçuk porsiyon söyledik ancak gelen servis bir porsiyon gibiydi. Dolayısıyla bir porsiyon ısmarlamadığımız için kendimizi enayi gibi hissettik. Gibisi fazla. Daha öz bir ifadeyle kazıklandık. Fiyat yüzde elli artıyor ama porsiyon büyüklüğü artmıyor. Nedeni belki de yoğurdun Manyas'tan zeytinyağın Edremit'ten gelmesidir!!! Sanırım en son 2004 yılında Şaşkınbakkal Tike'de benzer bir durum yaşayıp; "ödediğimiz hesapla Günaydın'dan kilo kilo et alıp, Bostancı sahilinde mangal yapıp halka karışsaydık daha iyi olurdu gözüm" moduna girdiğimizi hatırlıyorum :o) Ondan sonra da bir daha Tike'ye gitmedim. Bazen dondurmalı irmik helvasını özlediğim oluyor ama prensip meselesi. Vazgeçilmez değil. Diyeceğim şudur; bir restorana ödediğim yüksek hesap karşılığında lezzet, ambiyans, ya da tadımlık değil doyumluk porsiyon ararım. Yoksa "şu mekan trendy hobaaa hadi takılalım" durumları bana göre değil. O yüzden de Han "out" oldu.
26 Mayıs 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder