30 Aralık 2008

MUTLULUK BENİM İÇİN;

Sevgili İmge,

Gönderi kutucuğunda link vermeyi maalesef beceremiyorun. Bu teknik yetersizliğim konusunda bana lojistik destek verirsen pek memnun olacağım. :o) Senin mutluluk yazınla ilgili linki konu başlığımdan verebildim. Ve şimdi benim sıram:

*"Kokmuş bu ayaklar püff püff" diye her gün ben öperken kıkırdayan o minik ayakların sahibinin kahkahaları demek mutluluk, oğlum demek!

* Anne olmak, eş olmak, evlat olmak demek

*Huzurluca ve sağlıklı nefes alabilmek

*Kitaptaki cümle, şarkıdaki tını, filmdeki sahnedir mutluluk

* İçimde kopan fırtınalardır

*Balkonumda her sonbaharda soldurduğum ve her baharda yeniden yeşerttiğim yeni çiçekler demek

*Maaile Pazar sabahı kahvaltısı demek

*Yemek yapmak, yeni lezzetler denemek demek

*Farklı coğrafyaları, insanları tanımak demek

*Açık havada yürüyüş yapabilmek

*Yüzmek, denizde olmak mutluluktur

*Sevdiklerime sevgimi göstermek (her zaman beceremesem de!)

*Çocukları mutlu etmek

*Beni olduğum gibi seven ve kabul eden insanlarla zaman geçirmektir mutluluk

*Yolda uzun süredir görmediğim arkadaşımla karşılaşmaktır

*Aşkımla şarap içip sarhoş olmaktır

*Gecenin abuk saatinde hamburger sipariş etmektir

*Çok sıkıştığımda en yakındaki tuvalettir

*İlk araba kullanmaya başladığımda herkesin kaçtığı sıkışık trafiğe girip dur kalk yapmaktan zevk almaktır mutluluk

*Yeni bir şey öğrenmektir

*Duş alırken şarkı söylemektir

*Kötülükleri affedebilmektir mutluluk ve ben bunu eskiye göre daha iyi becerebiliyorum.
(Olgunluk bu mu ola?)

*Mutluluk "an"dır!

PALLADIUM KITCHENETTE

Bugünlerde çok yakında sizlerle de paylaşacağım tatlı bir telaş içindeyim. Dün almamız gereken bazı acil ihtiyaçlar olduğu için soluğu anneannemizle beraber Palladium'da aldık. İşlerimizi hallettikten sonra yemek yemeye karar verdik. Hamilelik ve doğum nedeniyle gidemediğim Kitchenette'e de sonunda gittim. Arayı nasıl hızla kapatıyorum değil mi ama. Pizza ve burger konusunda kararsızdım. Burgerlerinin pek bir methini duyduğumdan ve mönüde pesto soslu burger gördüğümden dayanamadım şipariş ettim. Yanında da fesleğenli ayran. :o) Hem pesto hem fesleğenli ayran olur mu dedim kendime ama oluyormuş vallahi. Capreseburger'di galiba adı. Annem cheeseburger istedi, Kerem bebekse evde omlet yediği için kuverdeki soğanlı foccacio ve diğer ekmekleri mıncıklayıp tüketmekle yetindi. Soğanlı foccacio biraz yağlı olmakla beraber çok leziz olduğundan bir miktar da paket yaptırdık. Kitchenette'in dekorasyonu ve ambiyansı mükemmel. Çok beğendim. Yemekler çok lezizdi. Karşılaştırma yapmak gerekirse Kırıntı'nın burgerlerinden çok daha başarılıydı. Servis elemanları çok ilgiliydi. Beğenmediğim ve böyle bir restorana yakıştıramadığımsa sigara içilmeyen bölüm olmaması. İstanbul'daki bir çok nezih restoran gibi masa bazında sigara içilen veiçilmeyen bölüm ayırmışlar ve havalandırma ne kadar iyi olursa olsun sigara dumanına maruz kalıyorsunuz. Fiyatları pahalı ama ortam ve sunulan yemekler için makul olabilir. Ancak kendi adıma o rakamları ödüyorsam sigara dumanına maruz kalmamalıyım diye düşünüyorum. Diğer bir olumsuzluk ise fatura veya fiş getirmiyorlar. Bunu arkadaşlarımdan da duydum. İstesem getirirlerdi elbet ama özellikle istemedim. Buradan soruyorum bu Kitchenette'in politikası mı yoksa sadece unutuluyor mu? Eminim ikincisidir.

28 Aralık 2008

Ve huzurlarınızda yanar dönerli yeni yıl ağacım! :o)


Christmas Layouts

Engin Ardıç- Kerizlik belgesi, 24.12.2008 Sabah gazetesi

Ne yalan söyleyeyim Engin Ardıç sevdiğim bir adam değil ama hislerime tekrar tercüman olmuş. En son 2004 yılında yılbaşını Caddebostan La Notte'de Işın Karaca ve Ferhat Göçer eşliğinde kutlamış. Çıkışta yarım saat arabamızı beklemiş ve işgüzar valeler arabamızı nereye park ettilerse trafik cezası yemiş. Pek de eğlenememiştik. Bu sene de oğluşumuzla evdeyiz. Biz böyle iyiyiz.


Kerizlik belgesi
İnsanların niçin yılbaşı kutladıklarını hiç anlayabilmiş değilim...
O gecenin hiçbir özelliği olmadığını, bunun alt tarafı bir "takvim cilvesi" olduğunu bile bile yani...
21 Mart'ta gündönümü kutlasalar, çok daha akla yakın. (Eski uygarlıklarda yeni yıl o gün başlardı, çok daha akılcı bir seçimdi bu.)
İşte bu gece de, milyonlarca kişi, İsa'nın bu gece doğmadığını bile bile Noel kutlayacak. (Katolik kilisesi, "biz de biliyoruz ama geri dönemeyiz, yer etmiş, gelenek olmuş bir kere..." dedi.)
Eğlenme ihtiyacından desem, yıl boyunca daha birçok vesile var... Ertesi gün tatil olduğu için desem, her cuma ya da cumartesi gecesi aynı şekilde tepişebilirsiniz, yapan da çok...
Yılbaşında insanoğlu niçin "otele" gider?
Herhalde "krize meydan okumak" için olmasa gerek...
Televizyonda seyrettiği kötü şarkıcıların "canlısını" görmek isteği kişinin beğeni düzeyinin berbatlığıyla açıklanır da, "kazık yeme arzusu" neyle açıklanır?
Otele neden gidilir yahu? Kaçamak yapmak için.
Yoksa nikâhlı karınla ya da uzatmalı sevgilinle her gece tekrarladığın eylemi bir kerecik de değişik bir mekânda gerçekleştirmek için neden çok para harcayasın?
Bakınız, arkadaşımız Sinan Özedincik gene haberi gözünden vurmuş, İstanbul'da bir otelin "kral dairesinde" yılbaşı tarifesinin tam 25 bin Avro olduğunu ortaya çıkarmış... (Türk Dil Kurumu'na not: Şu "avro" terimi hiç tutmadı, ama yiğitlik belasına biz kullanıyoruz, kullanmaktan da her an vazgeçebiliriz ha!)
Elli bin liradan fazla... Üstüne KDV'sini de ekleyeceksiniz ayrıca...
Fatura isteyin ulan, masraf gösterirsiniz!
Tamam da, neyin masrafı? Zamparalık mı yapacaksınız? "Manitanın" en kralı o kadar etmez, papatya gibi kızlar Moskova ya da Petersburg "pazarında" üç yüz dolar...
Siz ne alıp satıyorsunuz da böyle bir ahmaklık çukuruna elli bin lirayı gözünüzü kırpmadan dökebiliyorsunuz yahu?
Fiyata dahil olanlar: Sabah kahvaltısı... Yok bir de vermeseydiniz!... Hoşgeldin kokteyli... Sağol be!... Yeni yıl yemeği... Otelin içinde nerede istersen... Çamaşırhanede de olabilir mi mesela?... Yirmi dört saat "butler" yani uşak servisi... Uşağın adı Simpson ya da Jarvis olmazsa ben ona "butler" mı derim?...
"Beni arayan oldu mu İsmail?... Çemişkezek kontu geldiler my lord... Kütüphane odasına al İsmail... Very well my lord... Beklerken bir konyak alır mısınız Sir?... Şalgam suyu yok mu İsmail?"... Olmadı, hiç uymadı!
Başka? Başka bir şey yok. Dut gibi ol, o durumda becerip de manitaya da el süreme, kazan gibi kafayla ver elli bin lirayı defol git.
Yılbaşı boğuntularının "ehven" olanları da var, dar gelirli zamparalar için: Yatağa gül yaprağı serpiyorlar, bornozlara senin ve manitanın adının soyadının baş harflerini işliyorlar, bir de masaj yapıp kulunçlarını kırıyorlar, yirmi bin lira.
Bu faturaların birer kopyası Maliye Bakanlığı tarafından "enayilik beratı" olarak saklanmalıdır. Ayrıca kovuşturma gerekmez, herif cezasını çekmiş olacak çekeceği kadar.

MEŞHUR BEŞİKTAŞ KÖFTECİSİ ve 7-8 HASAN PAŞA FIRINI

Zor doğumumun ardından uzun süredir başvurmak istediğim ve hormonsuz olduğu için tercih ettiğim doğum kontrol yöntemine sıcak bakmayan doktoruma tekrar muayene olmak üzere dün Şişli'ye geçtik. Muayene sonunda uygulamada karar kılan doktoruma işlem bittiğinde malum nesnenin uçağa binerken güvenlik kontrolünde ötme ihtimalini sordum. Kahkahayı basıverdi. Bana göre pek komik değildi ama Arog senin yanında ne ki dedi. Nereden geliyor aklına böyle şey diye de söylenmeyi ihmal etmedi. Neyse kızlar, hepinizin haberi olsun ötebilirmiş. Doktor işimi halletikten sonra yakında bir şeyler yapalım dedik ve Mehmet beni Beşiktaş Balık Pazarı'nın karşısındaki sokakta bulunan Beşiktaş Köftecisine götürdü. Küçük, salaş ve taburelerde oturup köfte, piyaz ve çorba yiyebileceğiniz temiz bir yer Beşiktaş Köftecisi. 1963 yılında Recep Baba lakaplı Recep Parlaöz tarafından faaliyete geçirilmiş. Dükkanın içinde her yerde Beşiktaş posterleri var. Metin Tekin, Ali Gültiken ve Feyyaz Uçar'ın olduğu takımı tanıdım. Diğerlerini çıkaramadım. Zaten futboldan hiç hazzetmeyen ve anlamayan bir insan olarak bu kadar tanımam bile başarıdır. Hava çok soğuk olduğu için Mehmet çorba içmeye karar verdi. Ben de önce ona gelen ezo gelin çorbayı test ettim. Gerçekten çok lezzetli ve içinde kalmış pirinç bulunmayan kıvamlı, içilesi çorba soğukta pek iyi gitti. Sonra köfte, piyaz ve ayran istedim. Kömür ateşinde pişirilen köfte oldukça lezzetli. Yanında servis edilen acı biber ezmesi bence süperdi. Piyazın fasülyeleri de iyi haşlanmıştı ki benim için pek önemlidir. En son Nişantaşı'ndaki Akçabat Köftecisi pişmemiş piyaz servis edip bizi ve yan masadaki müşteriyi çileden çıkartmıştı. Nişantaşı Akçabat Köftecisi de fiyat, lezzet, servis üçlüsü bazında bir daha gidilmeyecekler listesindeki yerini başarıyla almıştır. Toparlayayım. Eğer Beşiktaş civarındaysanız ve canınız köfte çektiyse gelebileceğiniz yegane yer burası olmalı diye düşünüyorum. Fiyatları fast food restoranlardan pahalı elbet ama yüksek değil. Aklıma Nişantaşı Tabure büfe geldi. Orada ödediğimiz hesapla aynı hesap ama yediklerimiz içerik olarak hem daha doyurucu hem de fazlaydı. Son olarak Meşhur Beşiktaş Köftecisi'ni yanındaki diğer köftecilerle (Şöhretler) karıştırmayın derim. Onlar çakmaymış. :o)

Köfte yedikten sonra çarşıda biraz dolaştık ama nasıl soğuktu anlatamam. Arabayı bıraktığımız otoparka yakın olan Kabalcı Kitabevi'nde biraz zaman geçirmek istediğimiz için önce 7-8 Hasan Paşa Fırını'na uğramak istedim. Tatlı, tuzlu çay kurabiyeleri, Selanik gevreği ve Çavdar ekmeği aldım. Portakallı, elmalı, muzlu, üzümlü çeşitleri olan tatlı kurabiyelerini pek beğendim. Özellikle portakallılar çayın yanında süper gitti. 7-8 Hasan Paşa Fırını İstanbul'un tarihi fırınlarından ve pek meşhur. Kısa bilgi: II. Abdülhamit döneminde Beşiktaş’ta asayişten sorumlu kişi olan Hasan Paşa hakkında söylenen o kadar çok söz var ki. Mesela “Thalassa” forumunda yapılan bir değerlendirmede “İkbal merdivenlerini dişi tırnağıyla zorlayıp çıkan Çorumlu Hasan Paşa, okuma yazma bilmemektedir. Bulunduğu makamların gereği olarak imza atması gereken evraklar için de işin kolayını bulmuştur. İmza olarak Arapçadaki “Hı” harfine en çok benzeyen “ters v” harfini, “Nun” harfine en çok benzeyen “v” harfini yan yana çizerek, arasına da “Sin” harfi niyetine düz bir çizgi çekerdi” deniyor. Hasan Paşa böylelikle adı olan Hasan’ı eğri büğrü olsa da imza niyetine kullanırdı. Bu nedenle de ahali arasında lakabı 7–8 Hasan Paşa olarak yayılmıştı. (Bu bilgi, http://www.serencebey.com/tr/articledetails.aspx?articleid=675 sitesinden alınmıştır.)

Kurabiyelerimizi aldıktan sonra Kabalcı'ya geçtik. Kitap ve dergileri karıştırdık. Banu Avar'ın Böl ve Yut kitabını almak istedim ama tükenmiş. Bravo yurdum halkına. Banu Avar'a açık destektir bu. TRT'deki güzelim programı bitirip beni de diğer bir çok insan gibi hüzünlere boğdular. Söyleyecek söz bulamıyorum.

Dip not: Bu hafta süper bir restorana gittim. Onu da detaylıca ve fotoğraflarla en kısa zamanda yazmaya çalışacağım. Bekleyin sürprizimi.

26 Aralık 2008

MUTFAK DOSTLARI





Mehmet 5. kat'ta yemekte. Benim de gitmek istediğim Yasemin Alkaya mekanı. Hazır sevgili eşim yokken onun hiç sevmediği ve benim çok sevdiğim dip balıkları tekir veya barbun(ya) alayım, pişireyim dedim. Bu arada tekire çenesinde iki adet bıyık olduğu için tekir denildiğini biliyor muydunuz? Bir de dip balıkları ağır metaller falan diye de aklımdan geçmedi değil ama ne bu böyle midye yeme onu yeme bunu yeme. Bugün resmi bir dairede işim olduğu için zaten Kadıköy'e gidecektim. Dicle'den tekir aldım ve bir güzel tava yaptım. Yanına da bol roka, kiraz domates, balzamik ve zeytinyağlı salata. Balık yenir de üzerine tatlısız olur mu. Özsüt'ten kazandibi sipariş ediverdim. E bunun üzerine bu saatte hala midem şiş ve uyuyamıyorum. Müstahak elbet. Dedim İmge'nin blogundaki sarımsak sorunsalına bir çözüm getireyim. Blogcu olmak işte böyle bir sosyal sorumluluk taşımak anlamına geliyor sevgili okur!

Sarımsak ezici ve kabak oyucu Justinus, peynir bıçağı Ludwig, tırtıklı hamur kesme aleti Fissler. Bu tür aletler alırken tavsiyem metal ağırlıklı olan ürünleri satın almak.

Not: Oğluşum hasta. Soğuk aldı. Minik burnu şıpır şıpır akıyor. Burnunu yerim ben onun!!!

19 Aralık 2008

VAPIANO ÇOK İYİ




Logoda da gördüğünüz üzere Vapiano bir pizza ve makarna restoranı. İlk restoranını yaklaşık iki sene önce Suadiye'de (Vakko'nun sokağı) açtı. Ben önünden geçer dururdum ama bir türlü içeri girmek kısmet olmamıştı. Geçen hafta sonu Cadde'de ailece dolaşırken acıktık ve ne yesek diye düşünürken Vapiano aklıma geldi. İyi ki de gelmiş. Son dönemde pizza yediğim Amerikan pizzacıları, Mezzaluna, İl Padrino, ve şu anda aklıma gelmeyen diğer İtalyan pizzacıları arasında iddia ediyorum en başarılı olanı. Ben bayıldım Vapiano'ya. Bir kere girer girmez size bir kart (kredi kartı gibi) veriliyor. Siparişleriniz bu karta yükleniyor ve çıkışta kasada ödeme yapıyorsunuz. Makarna, pizza ve salata istasyonları var. Salatalar anında istediğiniz sosla ve seçim yapabileceğiniz malzeme ile hazırlanıyor. Zaten her şey gözünüzün önünde yapılıyor. Pişirilmesi zaman aldığından pizza için çağrı aleti veriliyor ve bu alet titreştiğinde pizzanızı istasyondan alıyorsunuz. Alt katta sigara içilmiyor. Bebeğinizle rahatlıkla gidebilirsiniz. Üst kat sigara içenler için ayrılmış ki çok akıllıca çünkü alt kat onlar için ayrıldığında, havalandırma sistemi ne kadar iyi olursa olsun sigara kokusu ve dumanı maalesef üst kata bir şekilde sızıyor. Vapiano'nun bahçesi de var. ABD ve Almanya'da bolca şubeleri varmış. Alman menşeili bir şirket. Fiyatlar İstanbul'daki İtalyan pizzacılarına göre çok uygun. İtalyan pizzası servis etmelerine rağmen İtalya'da şubeleri yok. Herhalde İtalyan hükümeti izin vermiyor :o)Biz bir pizza, bir de salata söyledik ve bölüştük. Tıka basa yemek değil de doymak için iki kişiye bir pizza ve bir salata yetiyor. Pizzayı Toscana (kullanılan sucuk acı belirteyim), salatayı büyük Vapiano karışımlarından aldık. Vapiano karışımlarına tavuk, bonfile, somon veya karides ekletebiliyorsunuz. Vapiano'yu deneyin derim.

BU ADAMA BAYILIYORUM!

Yiğit Bulut'tan. Yorumsuz! (19.12.2008 Gazete Vatan)

Hepaynı yavşaklarız. com

Bugün benden “tezi-antitezi” olan ağır bir yazı beklemeyin. Bugün “hafif” olma hakkımı kullanmak ve “hafifliklere” aynı güzellik içinde cevap vermek istiyorum. Peki bu yazdıklarım ile başlıkta bahsettiğim internet sitesinin adresi arasında ne gibi bir bağlantı var? Arz edeyim. Bildiğiniz gibi 12 Eylül döneminde “havadan kaptıkları” elektrik sayesinde “Devlet ne yaptıysa herşey kötüdür” moduna girmiş bir grup “arkadaşımıza”, son dönemde “Soros abilerinin” yetiştirdiği yeni bir gurup ve onlara da başka ülkelerde “semirtilip” buraya gönderilmiş “aydınlar” eklendi.

Dediğim gibi 12 Eylül sürecinde “edindikleri” bol elektrik sonrası “ampul ” gibi ışımaya başladıkları için bu arkadaşlar “aydın” olarak toplumda yerlerini aldılar. Yukarıda verdiğim internet sitesi bu arkadaşlarımızın, “özürdiliyoruz.com” gibi açtıkları sitelerin hepsinin bir adreste toplanması için tarafımdan yaratılmış bir adres. Peki neden bu adres?

Anlatacağım... Ama ilk etapta “yavşak” kelimesinin anlamına açıklık getirmem lazım. Bu anlam dikkate alınmazsa “yanlış anlaşılabilirim” hatta hakaret ettiğim düşünülebilir. Yavşak kelimesinin sözlüklerde iki anlamı var 1. Bit yavrusu-sirke-buluğa ermemiş bit, 2. Düşünce dünyası “tutucu” olmaktan kurtulmuş-gevşemiş... Gördüğünüz gibi “kötü” bir anlam yok. Ben de “yavşak” kelimesini “düşünce dünyası gevşemiş-tutucu olmaktan uzak-her şeyi düşünebilir” anlamında kullandım...

Sevgili dostlar, Ermeniler’den özür dileme girişimine baktığımda geçmişte “Kıbrıs gitsin ne olur? Türkiye Avrupa’nın her istediği yapmalı? Türkiye’de 60 azınlık var”... gibi “fikirleri” savunan arkadaşlar tarafından ortaya konduğunu farkettim... Aynı zamanda bu arkadaşların ortak başka özellikleri de var hepsinin isimlerinde “S-O-R-O-S” harfleri geçiyor. Kimilerinin daha da küçük ortak paydaları var Amerikan helikopterleri Bekaa vadisini basıyor, bunlardan biri oradan çıkıyor, kimi Amerika’dan apar topar Türkiye’ye gazete çıkarmaya geliyor, bazıları da Türk pasaportlarının “renklerini” kıyafetleri ile uyduramadıkları için “haklı olarak” değişik renklerde Avrupa ülkesi pasaportu kullanıyorlar...

Sevgili dostlarım, benim girişimi tamamen masumane. Her olayda bu arkadaşlar karşımıza çıktığı için “bütün faaliyetlerini” bir sitede toplamaları çok mantıklı. Aslında sadece “hepaynıyavşaklarız.com” tek alternatif değil. Şunlar da olabilir “sorostanindirdikmoney.com, Turkolannevarsakötüdür.net, önceindiragangisonraeylem.org” gibi “genel toparlayıcı” isimler de olabilir...

Uzun lafın kısası bu arkadaşlar, çok çalışıp, çok yoruluyorlar ve “düşünce dünyaları” bizlere göre daha geniş olduğu için “bizden çok daha ileri detaylara” imza atıyorlar. Bu insanların birarada bulunmaları ve Türk halkının bu güzide şahıslara bir internet adresinden ulaşması daha doğru...

Not 1: “Bu sitedeki imzamı geri çekip sizin istediğiniz her yerde çıkıp yanlış yaptım diyeceğim” diyen bütün “ana sayfadaki” kurucu arkadaşlara bir teklifim var imzasını geri çeken ve çıkıp özür dileyen her birine yüzbin dolar vereceğim...Ve sonrasında benim de bir projem var, onda da çalışmak isterlerse kapım sonuna kadar açık...

Not 2: Bu girişimi aslında hiç ciddiye almıyorum. Bu isimlerin “Türkler’i temsil etme” yetkisi ve etkisi “sıfır”...Yaptıkları şuna benziyor benim bir site açıp Fransızlar adına “özür dilememe” ! “Ben ne kadar Fransa’yı temsil ediyorsam, onlar da o kadar Türkiye’yi temsil ediyorlar”.

18 Aralık 2008

TUTAMADIM KENDİMİ

Bugün Ikea'da her zamanki gibi uzun kasa sırasını beklerken hemen arkamdaki kadının Füsun Demirel olduğunu fark etmemle aklımdan geçen Züğürt Ağa, Uçurtmayı Vurmasınlar, Sıdıka, Şehnaz Tango, Eğreti Gelin ve aklıma gelmeyenler... Hiç tarzım olmamasına rağmen tutamadım kendimi. Rahatsız etmek istemiyorum sizi ama çok beğenirim, pek severim sizi dedim. Şaşıfelek'te harikaydınız diye başladım ve çenem düştü. :o) Çok kısa sohbet ettik. İnanılmaz. Nasıl mütevazi, nasıl dingin bir insan. Çok çok başarılı bir isim Füsun Demirel. Tiyatrocu, sinemacı ve çevirmen olan Füsun Demirel'in İtalyanca, İngilizce ve Almanca konuşabildiğini biliyor muydunuz? Şaşıfelek Çıkmazı'nın yeni versiyonunun çekilebileceğini söyledi. İnşallah olur. Şahsi fikrim Füsun Demirel'in kıymetinin ve nasıl bir cevher olduğunun bu ülkede yeterince anlaşılamamış olduğudur. Dilerim yeni projelerle karşımıza çıkar. Gündüz TV hiç açılmıyor bizim evde, akşam da belirli günlerde belirli saatlerde izleniyor. Bu pespayelik devam ettiği sürece de böyle olacak.

16 Aralık 2008

KISA KISA

*Deniz tarağı arıyorum. Migros, Carrefour, Macro gibi marketlere baktım bulamadım. Nerede satılıyor bu deniz tarağı bilen varsa yazsın bana lütfen.

*Mango'yu hayatımda hiç bu seneki kadar tenha görmedim. Şaşkın, Suadiye, Palladium. Bu üçünde de sezonda beğendiğiniz ürünlerin bedenini bulmanız mümkün. Gerçekten ciddi şekilde krizdeyiz. Benim bildiğim Mango'nun %70 indirime girdiği gün iğne atacak yer olmaz. Caddebostan'da işporta tişört satan bir amca var. Normalde yılbaşına 15 gün kala mal yetiştiremediğini, bu sene doğru dürüst satış olmadığını söyledi. Bizim buralarda bir sürü kapatan esnaf var. Sonumuz hayırlara çıksın ne diyeyim.

*İş görüşmesinde short list'e kaldım ama halen haber yok. Bu da zaten kötü haber demek. Firmalara sinir oluyorum, insan bir teşekkür e-postası gönderir. Nezaketen.

*Kerem muhtemelen ağacı yaparken ortalığı dağıtıp, süsleri yemeye kalkacağı için yılbaşı ağacı yapmaktan vazgeçtim. Seneye inşallah.

*Aklı olan Optimum Outlet'e gitmez. Trafik kepaze. Giriş, çıkış, otopark ayrı bir problem. E-5'in dibinde AVM inşa edilmesine nasıl izin verildi anlamadım. Optimum hafta sonları civardaki trafiği mahvediyor. Bir de bakmayın siz outlet olduğuna ben ucuz bir şey göremedim. Ucuz olanlarsa alınabilecek kalitede değil. Ülkemdeki outlet anlayışını ben anlayamıyorum.

*Soap Story'nin masaj sabunlarına (sabunlu sünger) bayıldım. Önce biraz sert geldi ama sonra alıştım. Kokuları da mükemmel. Mango aldım. Deniz mieralleri ve jojoba ile devam edeceğim sanırım. Tavsiye ederim.

14 Aralık 2008

HİNT CEVİZİ (MUSKAT) DEĞİRMENİ ve MÜZİKLİ SPATULA





Bunlar da Tchibo'dan aldığım son güzellikler. Hint cevizini rendeleyerek kullanıyordum. Şimdi işim daha kolay. Rendeleme işi benim mutfakta hoşlanmadığım işlerden biridir.

Müzikli spatula ise evlere şenlik. Doğum günleri, yıl dönümleri ve yeni yıl için malum melodiler spatulanın sapındaki tuşlarda bir parmak hareketiniz için hazır ve nazır. Bundan sonra özel günlere özel spatulamız da var. Artık sırtımız yere gelmez.

KARİDESLİ, HAVUÇLU, BEBEK ISPANAKLI RİSOTTO



Tüm tatil ve bayram boyunca zorunlu bayram ziyaretleri ve bir iş görüşmesi dışında, Kerem'le sırasıyla ilgilendik ve sırasını savan o kanepe senin bu kanepe benim yattık. Sanırım doğumdan sonra ilk kez bu kadar dinlendim. Ve işin kötüsü bu evde durma ve yatma olayına o kadar alıştık ki, Mehmet yarın nasıl işe gideceğim diye kara kara düşünüyor. :o) Bugün öğle yemeği için karidesli risotto yapmayı dün gece kafama koydum ama üzerimde bir tembellik bir tembellik. Migros Sanal Market'ten (MSM) donmuş karides (taze tercihimdir elbet ama kim uğraşacak onu ayıklamakla şimdi) ve bir kaç zerzevat siparişi verdim. Bu arada MSM kendini aşmış. Sipariş verdiğinizde onaylandığına dair SMS gönderiyorlar. Daha önce bekle bekle gelmeyen siparişim olmuştu. O yüzden benim için bu gelişme oldukça anlamlı. Gelelim tarife:


Malzemeler:

1 bardak Arborio pirinç
1 adet havuç
1 paket donmuş karides
9-10 yaprak bebek ıspanak
3-4 diş sarımsak
1 bardak beyaz şarap
Dereotu
Parmesan
Tavuk suyu
Zeytinyağı
Tereyağı
Deniz tuzu
Değirmen karabiber

Yapılışı:

Havucu rendenin büyük kısmında rendeleyin ve bir tabağa koyun. Sarımsakları soyun, ezin ve pirincin üzerine bırakın. Bebek ıspanakların saplarını ayırın. Normal ıspanak kullanıyorsanız saplardan ve devamı olan ana damardan kurtulun. Genişçe bir tava alın ve ocağın üstüne koyun. Tavuk suyunuz ısınmış olarak ocaktaki yerini alsın. Risotto için teflon wok kullanıyorum. Tavaya 2 yemek kaşığı zeytinyağı ve dilerseniz fındık kadar tereyağı atın. Ben tereyağını piştikten sonra ilave ediyorum. Hem pirinci pişirirken hem de daha sonra (iki kez) ilave edebilirsiniz. Sarımsaklı pirinci ekleyin, tuz ilave edin ve karıştırın. Tavuk suyundan bir kepçe ilave edin ve karıştırmaya devam edin. Suyu çektikçe aynı işlemi tekrarlayın. Bu süreç tahminen 17-20 dakika sürecektir. Diğer bir tavada karidesleri zeytinyağı ve tuz ile soteleyin. Havuç ve ıspanakları çiğ kullanmayı sevdiğim için sotelemedim. Pirinç al dente kıvama geldiğinde beyaz şarabı ekleyin. Beyaz şarapsız risotto düşünemiyorum. Daha sonra sotelediğiniz karidesleri, havuç ve bebek ıspanakları ekleyin. Tereyağı ilave edin. Değirmen karabiber ve az miktarda dereotu ekleyin. Servis yaparken parmesan serpin. Afiyet olsun.

YENİ YIL DİLEKLERİM-1

*Sağlık
*Huzur, mutluluk
*Yeni bir iş
*Daha çok culinary kursu
*Londra gezisi
*Kerem dertsizce bezden kurtulsun
*Kerem konuşsun
*Ekonomik krizsiz, uygar bir ülke
*Terör bitsin
*Daha az trafik magandası
*Çapraza yeni taşınan ve gecenin köründe jakuzi çalıştıran Adana'lı komşu taşınsın
*5 kg verip skinny olayım
*Feza, Serap ve Mustafa Allah'tan daha çok bulsun

to be continued...

8 Aralık 2008

BAYRAM MÜNASEBETİYLE...

Sevgili Bekir Çoşkun'dan.

Dana...


DANA kaçmadan önce etrafına bakar.

Orada duvara dayanmış, elindeki sopa yere düşmüş, sakalı uzamış, dişleri sarı, uyuklayan birisi vardır. Dana kuyruğunu sallar...

Boynuna bağlı ipi hafif bir yoklar... Yan gözle orada uyuklayanı kontrol eder...

Ve bir anda başını yukarı doğru kaldırıp ipe asılır, ipi koparır ve çitten atlayıp koşmaya başlar...

Uyuklayan adam o an aniden bağırır:

"Dana kaçtı..."

*

Bu akşam sizin televizyonlarda seyredeceğiniz, daha sonra BBC'de AB ülkelerinin vatandaşlarına gösterilecek olan "dana kovalama", olayın başlama anıdır.

Dana kaçar...

Çünkü; köyünde, ahırında, evinde, merasında kaçma huyu olmayan dananın burada kaçmasının nedeni; o başına geleceği bilir...

Hayvanlar sezerler...

Yeni doğmuş bir kedi yavrusunu aşağı doğru itiverin, tırnakları ile yerine yapıştığını, çünkü düşeceğini anladığını göreceksiniz... Bir koyuna sopa ile yanaşın... Bir kuşa yakalamak niyetiyle sokulmaya kalkın... Bir sineğe dahi avucunuzu sallayın...

Tümü sizi anlayacaktır...

*

Dana kaçar...

Yeşil meralardan, annesinden doğduğu sıcak barakadan, sevdiği otlardan, aldığı nefesten olmak istemez...

Ama insanoğlu ilk çağlardan beri önce kendi çocuklarını, sonra başka kabilelerdeki insanları, daha sonra köleleri kesti... Şimdi de danayı keserek cennete gideceğine inanır...

Üstelik "Çocuklara göstermeyin" denilen, çocuklarından gizli bir ibadettir bu.

Dana kaçar...

Yarısı boynuna bağlı ip sallanır, duvarları atlar, bahçelere sığınmaya kalkar, otoyola çıkar, şaşkın ve çaresiz koşar... Peşindeki insanlar onu bir yere sıkıştırıp yakalarlar.

Öbür danaların, koyunların, kuzuların, hatta develerin arasında ertesi sabahı bekler...

Bilenen bıçak sesleri duyulur o sabah...

Ve ayağına inen darbelerle yere yatırıldığında, canı son kez yandığında... Gözüne gözüken bir yeşil meranın ortasında, bağlanmamış tek ayağı ile...

Dana koşar...

5 Aralık 2008

İNDİRİMLERE DİKKAT!!!

%50'ye varan inidirimlere çok dikkat edin. Mağazaların kriz döneminde yeni bir strateji geliştirmiş olduklarına kanaat getirdim. Daha önce bir çok mağazanın sadece %10 - %30 arasında değişen indirimler yaptığını ve tek bir üründe veya çok az üründe (o da genelde tarafımdan asla alınmayacak ürün oluyor) %50 indirim uyguladıklarını ve vitrinlerine de "%50" kısmını iri puntoyla "'ye varan" kısmını ise sırıtmayacak derecede küçük puntoyla yazdıklarını belirtmiştim. Şöyle ki; ürünlerin üzerinde indirimli fiyatlar genelde yazılı değil. Satış elemanına sorduğunuzda sizi kasaya yönlendiriyor. Beraber okutalım diyor. Bence kendisinin okutup müşteriyi bilgilendirmesi gerek. Kasaya kadar gittiğinizde genelde mağaza müdürü, kasiyer ve satış elemanı üçlüsü (ya da ikilisi) ürünü almanız için üzerinizde baskı kuruyor. Ve siz o anda satın almak konusunda kararsızsanız ürünün size satmaları ihtimali epey yüksek. Oysa aldığınız üründeki indirim oranı çok düşük ve yüzde bilmem kaç yüz karla çalışan perakende tekstil sektörü kardan zarar ettiği halde ortalığı velveleye vermekte. Yapmanız gereken şu; kasaya gelene kadar peşinizde adeta kuyruk gibi gezinen satış elemanına kararlı bir tutumla üründeki indirim yüzdesinin sadece örn: %10 olduğunu ve hala pahalı olduğunu belirtmek. Almayacağım, teşekkür ederim demek ve mağazayı terk etmek. Bu taktirde satış elemanından muhtelemen metazori bir peki efendim veya bir şey değil veya iyi günler şeklinde bir cümle duymanız mümkün. İşte bu davranış şekli, daha doğrusu bizi yürüyen cüzdan olarak görmeleri bende antipati yaratıyor. Bazen alacağım varsa da sırf satış elemanının gereksiz bir hareketi yüzünen alışverişten vazgeçiyorum. Elbette mağazalar satış yapacaklar ancak müşterinin "ürüne bakma, beğenmeme ve satın almama" durumunun da satış süreci içinde normal bir davranış şekli olduğunu biri bunlara algılatmalı.

4 Aralık 2008

TEPPANYAKİ RESTORAN- VOYAGE BELEK

Kerem'in eski fotoğraflarına bakınıyordum. Ne bıdıkmış, ne mini mini şeymiş benim oğlum. Fena halde duygulandım. Fotoğraflara bakarken, Voyage Belek'teki Teppanyaki restoranda çekilmiş kısa bir video buldum. Pek bir arayan var bu tesisi internette. Kısa filmi yayınlıyorum. Voyage Belek'le ilgili yazım için: http://mutfakfaresi.blogspot.com/2008/07/club-voyage-belek-select.html

Dip not: Videoyu gören parmağını kaldırsın :o) Ben göremiyorum da. O kadar uğraştım tchık tchık!

TEREYAĞINDA TAZE KEKİKLE SOTELENMİŞ TAVUK BUTLARI- HAVUÇLU, KABAKLI ve KEREVİZLİ MAFALDINE




Bu akşamın mönüsü. Dün risotto yaparken tavuk suyu için haşladığım butları streçleyip dolaba kaldırmıştım. Bugün Nomu African Heat, 1 diş sarımsak, taze kekik ve biraz tuzla beraber tereyağında sotelediğim butlar pek leziz oldu. Makarna için aklımda pesto sos vardı ancak bir mutfak kazası sonucu dolmalık fıstıklar ve fesleğenim çöpe gitmek durumunda kaldı ki pek yas tuttum :o) Fesleğene bayılırım. Gitti güzelim fesleğenlerim. Buzdolabına baktım ve işe yarmayan iki adet minik kabak, 1 adet kereviz ve havuç. Tamamdır dedim. Bunları sarımsakla soteleyip üzerine de parmesan seprperim. Hem de sağlıklı bir makarna. Peynirsiz olarak Kerem de yer. Makarnaya bir de kereviz yapraklarından doğradım. Bu arada benim muhteşem dörtlüm; balkabağı, kereviz, fesleğen ve muskat (hint cevizi). Kerem bebek mafaldineleri kah yedi kah çekti uzattı oynadı, mama sandalyesinin tablası vıcık vıcık yağ içinde kaldı. Sonra yüzünü, kulaklarını yağ yaptı ve en sonunda da o yağlı elleriyle saçlarını tuttu. Aslında istediğinde kendi kendine döke saça da olsa yemek yiyor ama iş oyun noktasına gelince soluğu duşta alıyoruz.

BALKABAKLI CEZERYE




Caddebsotan Manavı'ndaki amca sağolsun sadece bir kaç dilim satın almak istediğim halde allem etti kallem etti, yarım balkabağını bana sattı. E bende balkabağına bayıldığım için aldım, eve geldim. Balkabağı çorbası pişirildi. Risotto pişirildi. Sonra rendelenmiş bir dolu kabak kaldı ortada. Bu kabaklardan ne yapsam diye düşünürken aklıma havuçtan yapılan cezerye geldi ve neden balkabağından yapmayayım diye düşündüm. Internetten cezerye tariflerine baktım çoğu bisküvili tarifler ama bisküvili bir şey yapmak istemiyorum. Hanimiş (Işıl Sözer)'in web sitesindeki cezerye tarifini yapmaya karar verdim. Yalnız ben pişirirken hiç su katmadım. Balkabağı rendesinin az da olsa tane tane kalmasını istedim. Balkabağı rendesini önce bir tencereye koydum, sonra üzerine göz kararı şeker ekledim. Biraz muskat (hint cevizi) rendeledim. Suyunu çektikten sonra ceviz ilave ettim. Mutfağımda mermer tezgah olmadığı için bir borcama boşalttım ve üzerini spatulayla düzelttim. Sonra hindistan cevizi serptim ve soğuttum. Çok lezzetli bir tatlı bu. Hazır alınan cezeryeler kadar katı olmadı ancak kesilerek servis edilebiliyor. Pek tatlı ve unlu gıdalar yemesini tercih etmediği Kerem bebek bayıldı bu tatlıya.

BALKABAKLI, ISPANAKLI ve KAJUN BAHARATLI RİSOTTO





Huzurlarınızda Pazartesi günü MSA'nın kursunda öğrendiğim risottonun fotoğrafı. Dün akşam yemeği için pişirmiştim ve anında bitti:o) Kesinlikle muhteşem bir tat. Salı günü malzemelerimi aldım. Kajun haratı ve risotto yapımında kullanılan Arborio* pirincini büyük marketlerde bulabilirsiniz. Şimdi farklı risottolar denemek lazım. Çok keyifli.

*Arborio pirinci: Tanesinin ortasında beyaz benek bulunan yarışeffaf, tombul bir pirinç. Uzunluk/genişlik oranı ve nişasta özelliklerinden dolayı ABD'de orta boy pirinç sınıfına, diğer ülkelerde ise kısa taneli pirinç sınıfına girer. En yaygın kullanım alanı Risotto'dur; bu pirinç ortası sakız gibi, etrafındaki doku da yapışkan olan bir form oluşturur.

2 Aralık 2008

BAHARATLAR: NOMU





Migros'ta keşfettiğim baharat markası Nomu. Bir baharat için Türkiye standartlarında çok pahalı. Ancak bildiğimiz baharatlardan kesinlikle farklı. Nomu Güney Afrika'lı kadın şef Tracy Foulkes tarafından geliştirilmiş bir proje. Aslında baharat değil de baharat karışımları desek daha doğru olacak. Siz elbette bu baharatları ayrı ayrı alır ya da tazesinden kendiniz elde eder ve karıştırabilirsiniz ama çok da uğraşmanıza gerek yok. Nomu gerçekten çok iyi. African Heat'i aldım ve bir gece önceden marine ettiğim tavuklarımı pişirdim. Oldukça lezzetli tavsiye ederim. Değirmen şeklinde olanları değil de "rub" olanları tercih etmekte fayda var. Web sitesinde "rub" olanlarda katkı maddesi olmadığı yazıyor. Daha fazla bilgi için: www.nomu.co.za

1 Aralık 2008

WHIRLPOOL MUTFAK SANATLARI AKADEMİSİ





Bu sabah Whirlpool Mutfak Sanatları Akademisi'ndeki (MSA) İtalyan Mutfağı- 1 kursuna katıldım. Sabah 6:30 gibi kalkış. Kerem'e kahvaltı yaptırma ve toparlanıp evden çıkma. Kerem'i, Ataşehir'e anneannemize bırakma ve sonra Etiler'de Alkent içinde yer alan MSA'daki kursa zamanında ulaşabilmek için TEM'e çıkma. Aman Allah'ım trafik korkunçtu. Ben sabahları karşıya iş için arabayla geçmeyeli iki sene oldu. Ne olacak bu İstanbul'un hali bilemiyorun. Ama bir dakika. Hamdolsun, İstanbul Allah'a emanet!!! Trafik sorunumuz da kendiliğinden çözülür bir gün herhalde.

Kursu İtalyan-İrlanda asıllı, İzmir'li levanten bir aileden gelen ve Fransa'da başaşçılık yapan Gabriele Sponza verdi. Aslında ben daha çok Çin mutfağı mönüsü olan bir kursa katılmayı istemiştim ancak mönü çok hoşuma gittiği için bu kursa katılmaya karar verdim. MSA tarafından izin verilmediği için tarifleri sizlerle maalesef paylaşamayacağım. Bu kursta mönüdeki yemekleri pişirmek dışında kerevit ayıklamayı, deniz tarağı pişirmeyi, sarımsağı soymanın kolay yolunu, ıspanak yapraklarını damardan nasıl arındıracağımı, etin nasıl dövülmesi gerektiğini, risotto pişirmenin püf noktalarını, benmari usulü tatlı pişirmeyi ve aklıma şu anda gelmeyen bazı şeyleri öğrendim. İlk defa deniz tarağı ve kerevit tattım. Kerevit'in tadı karidese benziyor. Bende çok büyük bir etki yaratmadı ama deniz tarağı muhteşem bir lezzet ancak iyi pişirmek çok önemli eğer çok pişirirseniz lastik gibi oluyormuş, az pişirirseniz de ağzınızda sıvımsı (sanırım jel gibi) bir tat oluyormuş. Kararında piştiğindeyse yemeye doyum olmuyormuş. Herşey çok keyifliydi. Gabriele Sponza'ya amatör kurslara katılanların profilini sordum. Belirli bir profil olmadığını ev hanımlarından, öğrencilere, iş insanlarına kadar farklı profilde insanların katıldığını belirtti. Böylece kendime yeni bir uğraş edindim. Bir dahaki sefere Çin mutfağına katılmayı düşünüyorum. Bu sefer İstanbul Culinary Institute veya Fenerbahçe'deki Electrolux Studio'yu deneyeceğim. Ve son olarak kursun mönüsü:

*Ispanak ve Roka Salatası Yatağında Sotelenmiş Deniz Ürünleri
(Fesleğen ve Lime Vinegrette ile)

*İtalyan Usulü Kapari ve Limonlu Bonfile
(Aromatik Domates Püre ve Arpacık Soğan Konfi ile)

*Balkabaklı ve Ispanaklı Kajun Baharatlı Risotto

*Ballı Mascarpone Mousse

Dip not: İmge, iyi ki dergiye yazı yazmışsın da çekilişte sana çıkmış culinary kursu. Bana da sebep oldun:o)